Yazar Mine Albayrak Yakut'un, Saat ve Zaman kavramı üzerine güzel bir yazısı. http://mineayakut.blogspot.com/2013/09/hayatnzn-ederi.html?spref=fb
Hayatınızın Ederi
Saat, ya herkesin kolunda takılı bir aksesuar, yada yanı başımızda ki duvarda asılı bir tablo gibi durur her daim yanı başımızda.Artık o eski guguklu saatler gibi de tik tak seslerini duyamadığımız bu saat dilimleri içerisinde akıp giden zaman,yaşamın seyrinde, yanan bir mum misali gibi eriyerek ömrümüzde durmaksızın ömrü törpüleyerek ilerler.
Hayat, bizlere sunduğu siyah ve beyaz düşlerle bizleri öylesine oyalar ki, ömürden ömür yiyen yaşanılanlar,yaşadıklarımız,yaşatılanlar, geçip giden saatlerimize konan birer engel gibi bize zamanın kıymetini hissettirmez ve kör bir bakışla boş boş bir boşluğu bize seyrettirir. Zamanın ilerlediğini,bir su gibi akıp gittiğini göremez, " vakit nakittir" diyerek onu kıymetlendirip yaşadığımızı zannederek saatlerimizin yelkovanını zamana,zamanın getirisine göre ayarlar,öyle geçiriveririz saniyelerimizi ,dakikalarımızı, saatlerimizi,günlerimizi,aylarımızı ve hatta yıllarımızı.
Ne zaman ki, yaşadığımız bu kör bahar, ellerini üzerimizden çeker ve bize sonbaharda dökülmek üzere olan son bir yaprak gibi olduğumuzu hatırlatır, işte o zaman bu iki kavram gözümüzde eşsiz bir mücevhere dönüşür ve kaybettiği mücevherin değerini bilen sarrafın hayıflandığı gibi, kaybettiğimiz zamana ve boşa geçen saatlerimize,geçip giden yıllarımıza sitemkar hayıflanmaya başlar dururuz.
Zaman ve saat kavramları yaşadığımız ömrün bu son safhasında, bir mücevher edasıyla değer gördüğü için,sanki zaman adına açılmış “bir ömür tüketen kitaplar” sergisi gibi,insanların yaşamlarını anlatır ve onların her birinin birbirinden farklı olan yaşamlarının serüvenlerini bir kitap gibi yansıtarak gözler önüne serer.
Her yaşam sayfasının çevrilişi, bizlere bir teselli ikramiyesi gibi kalan son ömrümüzü hatırlatarak “yeter mi bize ” düşüncesi bizlere zamanın ve saatin kıymetini ilk kez olarak hissettirir.
Böylesine derin düşüncelere daldığımız o anlarımızda, yüreklerimizi garip bir ürperti kaplayarak içimizi öylesine bir korkuyla sarar ki, yürek, belki de en ağır vurgununu yiyerek hareketsizliğin ve çaresizliğin nöbetlerini geçirmeye başlar.
Uzak bakışlarımız,artık sadece uzak zamanlara takılan olayları resmetmeye başlayacak olsa da zamanı eşsiz bir portreye dönüştürebilecek kadar da beceriye sahip olduğumuz için, yaşamınızı yaşayan bir tablo gibi, görmeye alışarak,her yaşam dakikasının kaçırılmayacak bir saat olarak,kolumuza taktığımızın bilincini hissederek,zamanın duvarımızda bıraktığı silinmeyen izleri, süsten ve görünen bir kirlilikten öte, hayatımızın bir ederi , bir kıymeti olduğunu bizlere hatırlatıyor,anı yaşamamıza vesile olmanın gururunu taşıyan bir değer olarak da kollarımızı duvarlarımızı öyle süslemeye başlıyor.
Öyle ki, yakın ve uzak gördüğümüz tüm yaşama bakış çizgilerimizde,artık yaşamımızın eşsiz bir sanatçısı, usta bir nakkaşı,usta bir yazarı olmuşuzdur.Her yaşam karesini ince ince işleyen bir ustanın duyarlılığında,sevgi yi hissederek işliyor,yaşatıyor, geçmişle gelecek köprüsünü ince bir çizgide kurarak uzak motiflerimizi örnek alarak harmanlıyor,yakın motifler çıkararak yeni bir şeyler çiziyoruz. Ömür ve yaşam çizgisini olabildiğince uzun çizmeye,üzerine ince ince nakışlar nakşetmeye,duygularımızı anlatırken onları yaşamışçasına hissettirmeye, yazarken düşündürmeye çalışarak,bu bizim için çizilen yaşam çizgisine nakşettiklerimiz vaktimizin değerini bizlere hissettiriyor. Her anımızı ölümsüzleştirmeye çalışıyor, vaktin kıymetini, kıymetleştiriyor,büyük bir bilinç ve engin bir tecrübeyle, olması gerektiği gibi adım atmaya vakti vaktinde yaşamaya,yaşatmaya çaba sarf ediyor ömrün son deminde demleniyoruz...
Bizler yani belli bir yaşı aşan duayenler,her ne kadar bu yaşamın içerisinde bir vakit bulmuş, bu vakte inanılmaz eserler, sığdırmayı başarmış olsak da,başaramadıklarımız,yapamadıklarımız,olmak isteyip de olamadıklarımız için belkide söylenebilecek tek söz, vaktin kıymetini yeterince bilemeyişimizden veya hayatta verdiğimiz olumlu veya olumsuz kararlarımızın bir sonucudur yaşadıklarımız, diyebilmemizdedir.
Bu yüzden naçizane tavsiyem,hangi yaşta olursanız olun, kolunuza, duvarınıza, hangi marka saati takarsanız takın, yaşam, o kolunuza, duvarınıza, taktığınız saat kadardır ve onu görebildiğiniz, değerlendirebildiğiniz kadarıdır yaşadığınız zaman. Hayatınız boyunca, zamana ne kadar değer verdiyseniz o kadardır hayatınızın ederi. Belki çok değerli bir mücevher kadardır hayatınız, eşsizdir ederi, belki de bir pul kadar da yoktur yaşadığınız hayatın bu yaşamın içinde var olan değeri...Değerli veya değersiz,iyi veye kötü,doğru veya yanlış,başarılı veya başarısız,mutlu veya mutsuz oluşunuz, belkide verdiğiniz, vereceğiniz kararların vakitli veya vakitsizliğinde gizlidir... Hiç düşündünüz mü?
Mine Albayrak Yakut