Klavyecilere... King Korg ve Korg MS20 Mini

[Archimed]

Aramızda A. Pesen'in dışında profesyonel anlamda veya benim gibi amatörce klavye çalan kimler var?

Ben 1985 yılından beri amatörce klavye çalıyorum. Bu süre zarfında lisedeyken kısa bir süre orkestrada çaldım. Ancak hayat akışımda bir dönem ciddi olarak niyetlensem bile profesyonel müzisyen olamadım. Şu an çocuklarım küçük olduğu için ve evde müziğe ayıracak yeterli zamanım olmadığı için 2 klavye dışında başka ekipmanım da yok. Hevesimi klavyelerin başına bir şey gelmemesi için, çocukların biraz büyümeleri ve bilinçli olmaları için yaklaşık 8-10 yıl sonraya saklıyorum.

Gelelim asıl ilgimi çeken gelişmeye:

Korg'un tanıttığı King Korg ve MS20 Mİni oldukça dikkatimi çekti. Zira gerçek bir analog synthesizer pek çok klavyecinin rüyasıdır. Günümüzde gerçek analog synthesizer üretimini halen Moog, Dave Smith gibi büyük üreticilerin yanı sıra, çok az sayıda küçük üreticiler de sürdürüyor. Onun dışında Korg, Roland gibi büyük üreticiler virtüel analog synthesizer üretiminde oldukça başarılılar. Microkorg ise gerek satış rakamlarıyla, gerek başarılı ses mimarisi ve voccoder'ıyla oldukça tutulmuş bir modeldir ve benim gibi amatörlerin beğenisinin kazanmanın yanı sıra; Future Music'in çeşitli sayılarında bazı profesyonellerin tercihi olduğunu da gördüm.

Büyük boy tuşlu klavyesi ile Korg'un geliştirdiği yeni ses mimarisiyle King Korg'un oldukça başarılı olacağını düşünüyorum.

MS20 Mini'ye gelince.. 1978 yılında piyasaya çıkan Korg MS20, zamanında pek çok profesyonelin sahne set-up'ında yer buldu. Günümüzde temiz bir MS20 için inanılmaz yüksek rakamlar talep ediliyor, çünkü meraklıları hala MS20'yi talep ediyorlar.

Korg'cular da bu yüksek talebe istinaden; MS20 Mİni modelini piyasaya sunmuş. Normal MS20 tuşesinin %84'ü büyüklüğünde tuşları olan MS20 Mİni, anladığım kadarıyla klasik MS20 ses mimarisini kullanıyor. Doğrusu bu cihazı merak ve sabırla bekliyorum.

Umarım yaptığım bu paylaşım benim gibi müzik dostları için yararlı olur.

[drk]

Bu konunun böyle cevapsız kalmasına göz yumamam ancak burada yazacak kadar profesyonel ölçüde bilgiye de sahip değilim Ne yapacağız şimdi?

[Archimed]

Drk; yine de sağol. Gözlemlediğim kadarıyla aramızda A Pesen'in dışında klavyeci veya konuya ilgi duyan yok.

Sonuçta enstrüman çalmak da bir hobi, bu forum da hobisi saat olanların birleşme noktaları.

[Triton]

Biz el atalım da konu canlansın. A. Pesen bildiğim kadarıyla bu forumdan çok şey öğrenmesi gereken müziktek.net in de, saygın üyelerinden.

Hayatımdaki en sıkıntı veren ama bırakamadığım hobim müzik olmuştur. Çünkü insani tüketen bir hobidir. Pro olarak yapanı da tüketir. Bilinen ve başı çeken isimler dışında maddi karşılığı yoktur. Sürekli çalışmayı ve para harcamayı gerektirir.

Klavyelerle ilk Kemal Eroğlu çocuk bandosunda akordeon çalarak tanıştım. Ancak 70 li yılların sonunda analog synt lerin piyasada görülmeye başlaması özellikle Cem Karaca ve Barış Manço soundların da yerini bulmasıyla merakım tavan yaptı. Yabancılarda Keith Emerson vb progressive çalanlar başı çeker.

Ancak bu konudaki rol modelim yerlilerden saygıdeğer klavyeci kabul ettiğim Uğur Dikmen dir, Ve beni klavyelere çeken Dervişan müziklerinde duyulan Moog soundlarıdır.

Şu anda kendi halinde bir home studiom var. Klavyelerim, modül syntlerim ve gitarlarım var. Piyasada tamir şansı bulamayan arkadaşlara da klavye onarımında yardımcı oluyoruz. Bir kısmı da saatçi atölyesi oldu.

Korg a gelince ki bende 3 modeli var, Triton Klasik, İ30 ve N364. Eskiden yani 90 lı yılların başında efsanevi M1 le çıktığı yolda Kronos ve alt türevleriyle devam ediyor.

King Korg kişisel olarak ilginç ancak zayıf bulduğum bir enstrüman. Presetler kısıtlı ve tarzını sevmedim. Analog Krome olmuş. Analog tarzda ben Z1 modelini çok severdim. Ancak gruplarda klavyeciler 10 kg üzerindeki ağırlıklarla boğuşarak sıkıntı çektikler, sahne için ve günümüz comp ve yazılım teknolojisi ile aslında tuş takılmış mikro bilgisayar olan bu üniteler de hafifledi.

Bir de buna 3000 € yu aşan fiyatlar eklenince King Korg gibi modellere gün doğdu. Kronos un hafifletilmiş versiyonu olan Krome özellikle Almanya da en çok satan durumunda....

Mini tuşlu modellerine alerjim var. Korg sanki Casio ile yarışıyor. Allahtan sesler güzel.

sorun klavye üreticilerinin zekasında. Her işi bir klavyeye yaptırmıyorlar. Ciddi iseniz enstrüman sayısı önem kazanıyor. Ama bu da pratikliği etkiliyor.

Yeniden set kuracak olsam, home stüdio ekipmanları dışında, Yamaha Motif XF7 ya da Roland G/, Korg Kronos ve Mord Lead tarzı bir virtual analog alırdım.

49 tuş Akai master keyboard ve Macbook Pro üzerinde çeşitli yazılımlar, ses kartı ve sequencer programı işi tamamlardı.

Sorun almak değil satmakta. Alırken servet ödüyorsunuz satmaya kalkınca yüzüne bakan yok. Gitarlar bu bakımdan daha şanslı...

[Archimed]

Triton; benimle aynı hobisi olan bir üye daha olduğuna çok sevndim

Gitar piyasasını bilmiyorum, ama klavyeler konusunda size kesinlikle katılıyorum. Beni zarara sokmayan yegane klavyelerim Yamaha MO6, PSR OR700 ve Juno-G idi. Çünkü hepsini ikinci el almıştım. Sıfır alıp bir süre sonra satınca ciddi zarara katlanmak durumundasınız, tıpkı saatler gibi.. Gerçi son zamanlarda analog synth'ler yeniden talep görünce sorunsuz çalışanlarına inanılmaz fiyatlar talep ediliyor. Bir dönem (2008 sonrası) Juno-60 ve DX-7 aradım, ama ya inanılmaz fiyatlar (Juno-60'a 1.000 USD civarı, DX-7'ye de 600-900 USD arası) talep edildi veya aletler sadece birkaç saat içinde el değiştirdi. Oysa ki 2004-2005 yıllarında biraz bakım isteyen ama çalışan Juno-60'a 350 USD, tertemiz DX-7'ye ise 425 USD istenirken ilgilenmemiştim..

Şu an elimde sadece Yamaha DX-100 var, diğer ekipmanı dağıttım. 5-6 yıl sonra çocuklar da biraz büyüyüp ekipmanıma zarar vermeyecek kadar olgunlaştıklarında 2 workstation (1 tanesi ritimli), 1 analog/va almayı planlıyorum. Buna göre güncel modeller bazında kafamdaki modeller; Korg PA-600, Yamaha MOX-6 ve King Korg. Diğer taraftan bir şekilde makul fiyatlı ve düzgün bir klasik analog bulursam alıp ekipmanı kuruncaya kadar muhafaza etmeyi planlıyorum.

[apesen]

Vay adım geçmiş konu içinde

Maalesef tuşlu çalgılardan klavye denilen synthesizer ve türevleri, 80'lerdeki popülerliğini hobi anlamında çok ciddi yitirdi, işte burada iki kişi var, tüm hobi sahipleri toplansa Türkiye'de 2000 kişi maksimum, o da TSM vs. ile ilgili olup ritmli klavye kullanan üniversite mezunu kesim dahil ( evet araştırmasını yaptırdık )

Son dönem dendiği gibi bit pazarına nur yağdı, analog synthesizer'lar yeniden aranıp sorulur oldu, çok şükür ben bu dönemden önce istediğim bütün Synthesizer'ları aldım da, bu fiyatlandırmalardan bir nevi kurtuldum.

Müziktek'te uzuuuunca bir zamandır hiç mi hiç yazmıyorum ama oradan da bilindiği üzere, ben profesyonel müzisyenliği bi kenara bırakıp, müzik aletleri profesyonelliğini seçtim, çalmak benim için halen hobi, ama eski dönem bıkkınlıkları sebebi ile çok ön plana alamıyorum açıkcası. Bir dönem gözüm gibi baktığım klavyelerimin bir çoğu çantalarıda, depoda duruyor.

Haftaya Almanya'da sektörün kalbi sayılan MusikMesse fuarı var, yeni Synthesizer modelleri var ise, 2 kişilik sevgili meraklı arkadaşlarımız için fotograflar çeker koyarım

[Triton]

Sorun elektroniğin uzun dönem korunmasındaki zorluklarda. Eski klavye durduğu yerde arıza çıkarma potansiyeline sahip. Devreler ve elektronik komponentlerin kendisini koruması için düzenli temiz elektrikle beslenmesi gerekiyor. Ekonomik kullanım ömürleri 4500 saat civarındadır. Yani bu işten gelir elde etmeyen için durum sorunlu.

Bir de fiyatlar aldı başını gitti. Örneğin eskiden bir dönem ben de de bulunan (şimdi Fanton FA76 var), Roland ın XP80 i yeni 2000 $ civarında fiyata sahipken, bugün o klasmandaki versiyon 3000 $ sınırını geçti.

Yamah MO6 ve MOX oldukça müzikal klavyeler. Almanya Köln deki bir müzik mağazasında MO6 yı uzun süre denemek fırsatı oldu. ancak tuş takımı berbat. Motif in yanında çok zayıf kalıyor. Sahne işi yapanlar için tamam ama adam gibi bir klavyem olsun diyenler için zayıf. Özellikle Yamahaları son derece müzikal buluyorum. Korg daha ziyade sentetik ve rock sounduna uygun, ancak sert ve fazla teknolojik.

Aslında ritmli klavye denilen, bizdeki diğer adı düğüncü orgu olan bu aletlere Korg un efsanevi i3 le yaklaşımı daha ziyade beste ve reklam cıngılı gibi işler yapan kompozitörlere yönelik bir enstrüman yaratmak olmuştur. Bu aletin menü ve ekran alt yapısı 01W dir, ses bankaların X3 tabanlıdır. Zaten ses bankaları X3 le uyumludur.

Örneğin daha ziyade davul makinesi mantığıyla çalışan Rolandlara karşı, E ve G serisi, Korg un kullanım zorlukları vardı. Ancak KORG bu versiyonların üretimini İtalya ya kaydırınca home keyboard görünümlü PA80 le piyasayı ele geçirdi. Şu noktada Roland geri çekildi diyebilirim.

Eski analogları elde tutmaktansa, eğer ses dizaynı, aranjör ya da sahne işi yapan grup olarak ihtiyacınız yoksa iyi bir master keyboard ve MacPro paltformunda oluşturulmuş yazılımlarla aynı lezzetin alınabileceği düşüncem var. Çünkü klavyeler ciddi şekilde eskiyor. Hele Roland üretimleri gerek tuş takımı gerekse kullanılan malzeme nedeniyle özellikle eski versiyonlarda sorunludur. Korg eskiden, Yamaha tuş takımları kullanıyordu. Örneğin bir zamanların endüstri standartı olan 01W serisi (bende de FD versiyonu vardı ve a dan z ye sökerek elden geçirmiştim), kaya gibi bir enstrümandı ve Yamaha tuş takımı kullanıyordu. Bendeki N364 de Fatar üretimi kötü bir tuş takımı var. Önceki modeli olan X3 de Yamaha tuş takımı kullanıyordu.

Şimdi N364 ün adaptör katı kartında arıza var. Ne malzemesi ne de kart piyasada yok. Halen parça arıyorum. Çünkü Korg un ürettiği orijinal elektronik parçaları bulmak mümkün değil.


Klavyelerle kıyaslayınca gitarlar yıllandırılmaya daha uygun.

Korg Pa600 ucuz klasmanda oldukça başarılı. Synt ve ses programı ile uğraşmadan özellikle evde ve eğlence işi müzik yapmak için kullanılabilir. Krome a göre King Korg u daha yapay ve laf olsun diye çıkartılmış kısa ömürlü olacak bir enstrüman gibi algılıyorum. Yine de denemeden ön yargılı olmak doğru değil.

Ritmli klavye denilen modeller sample özelliği eklense de, synt kalitesinde değil. amaç biraz daha farklı. Örneğin bendeki i30 u bir Roland Fantom la ses kalitesi olarak kıyaslamam mümkün değil. Efekt ve belli programlamalar yapmadan son derece sığ kalıyor. Fantomda tuşlarla kumanda edilen arpej fonksiyonları var. Eğer canlı müzik yapmıyorsanız, davul ve bas gitar olarak rahatlıkla kullanılabilir ve sesleri ritmli klavyeye göre çok daha başarılı. Sonuçta onlarda bir tür pattern player.

Örneğin almanya da barda müzik yapan bir grup seyretmiştim. Alt yapılar (davul ve bazı synt ler) kanallı hard disk recorder üzerine kayıt edilmişti. Bas ve gitarları canlı çalıyorlardı. Grup İngilizdi. Bizde bu düzeyde sahne performansı az bulunuyor.

Yenilerin tek artısı sample kabul etmeleri ki bu gözle görülür farklılık yaratıyor. Özellikle TSM ya da arabesk çalanlar için.

Her defasında Frankfurt Musik Messe ye gitmek istedim. Denk gelmedi. Bu senede aynı durum var.

Fotoğrafları merakla bekliyoruz....

[Archimed]

@Ahmet Bey; ben de bir dönem Muziktek'i aktif olarak takip ederdim. Ancak ekipmanımı da elden çıkartınca belirttiğimiz siteyi de bir şekilde aktif olarak takip etmemeye başladım. Aslında orada yazan pek çok değerli üyenin bir şekilde saat hobisinin de olabileceğini düşünüyorum, ama şimdiye kadar karşılaşmadım. Mesela; (Oberheim) Cem abinin aslında saat hobisi olabileceğini düşünmüştüm. Keza Ankara'daki Doruk Bey'in de.. Kim bilir; belki farklı bir nick'le buradalar ve sessiz kalmayı tercih ediyorlar

Son zamanlarda Dave Smith, Moog, Korg gibi firmalar uygun bütçeli 2-3 oktavlı analog synth'ler çıkartmaya başladılar. Fuarda bu akıma uygun yeni cihazlar bekliyorum. Bir de Nord kaç yıldır yeni synth çıkartmadı (stage piyanoları, vs dışında); onlardan üst düzey bir ürün beklerim

@Triton; görüşlerinize katılıyorum. Bizde genelde klavye çalanlar solo olarak sahne alıyor. 1970'li yıllarda örneğin düğünlerde, kutlamalarda orkestralar tercih edilirken, günümüzde özellikle işin maliyet boyutunu ele alınca solo piyanistler öne çıkıyor. Hatta Güney'deki tesislerde şirket toplantılarının yemeklerinde sahne alan popüler sanatçıların bile bazıları; kalabalık orkestra yerine playback yapmayı veya şarkılarının altyapılarını klavyeden çaldırıp canlı söylemeyi tercih ediyorlar. Kaliteli müzik yapan orkestralar ayakta zor duruyor. Onun dışında özellikle büyük şehirlerde veya öğrenci popülasyonunun yüksek olduğu yerlerde rock gibi belli müzik türlerine meraklı üniversiteli gençler kurdukları gruplarla büyük para beklentisine girmeden çeşitli barlarda müziklerini yapıyorlar.