Yaklaşık bir aydır başta TSF’den olmak üzere birçok yerden mekanik saatlerle ilgili yoğun bir bilgi alışı içersindeyim ve kafama takılan bazı sorular oldu. Gelenekler üzerine düşünmüşümdür hep nasıl ortaya çıktıkları ve zaman içersinde nasıl kökleştikleri hakkında, aslında gelenek denilen şey gelenek olsun diye ortaya çıkmadı bir ihtiyaca binaen, bir ihtiyaca cevap versin diye ortaya çıktı. Bunu ilk kez birisi uyguladı ve doğa karşısında zor bir durum karşısında bir işini gördü ve de olaya gayet pragmatik yaklaşmıştı. Ama onun yaptıkları toplumda beğenildi ve yayıldı ve yüzyıllar içersinde gelenekleşti. Ama ileriki zamanlarda yeni uygulamalar ortaya çıktığında bazıları bu yenilikleri geleneklere aykırıdır diyerek yüzyıllar süren bir mücadeleyi başlattılar ve toplumun gelişim hızını yavaşlattılar.
Tanzimatla beraber bize masa,sandalye geldiğinde de bu bize Batı’dan,ecnebiden geldi bizin geleneğimize aykırı biz yer sofrasında yemeliyiz diyenleri hatırlayın.Oysaki şöyle düşünülmedi yer sofrasını yapan ilk zat herhalde şöyle düşünmüştü yerden yerken belden yukarın çok büküldüğü için belin acıyor şu yemekler yerden birazcık yukarı olsa fazla eğilmezsin diye düşündü,ve yer sofrası zamanla gelenekleşti.Ama yerde oturduğun için tüm yükün bacaklara binmesi ki ,insanı çok rahatsız eder, birinin de aklında masa ampulünü yaktı.Masada eğilmeden bükülmeden gayet rahat yemek yiyoruz.Batı’dan gelmiş,Doğu’dan gelmiş hiç önemi yok.
Asıl soru şu olmalı her zaman ‘Benim hayatımı kolaylaştırıyor mu?’Bu örnekleri çoğaltabiliriz1990’lı yıllarda bir köy düğününde aç kalmama neden olan ve milletimizin çok eski bir geleneği tek kaptan yeme alışkanlığı veya tabağa servis sırf Batı menşeili diye karşı çıkma,yahut bugün bunca gribal enfeksiyonu ve tıraş sıyrığı nedeniyle bulaşan hastalıkları hatırlayalım şu tokalaşmanın yanında neden öpüşürsek bir türlü anlamadım ve artık bırakalım bence.
Neden girizgah bu kadar uzun oldu?Saate sağlam bir giriş yapmak için Peter Henlein isimli zanaatkar da zamanında taşınabilir saati icat ederken böyle düşünmüştü.Tarlada zamanı öğrensen mesela ve zamanla icadı beğenildi tutuldu yayıldı ve kendini geliştirdi tabi her gün yenilikler eklendi mekanik saat teknolojisine ve bulunan her şey o yıllarda son teknoloji idi ve kimsenin de itirazı yoktu.Satte quartz devrimi olduğunda ise işler değişti.Bu bir teknolojik devrimdi ve saatler her şeyden önce daha dakik,daha hafif ve en önemlisi daha ucuz olacaktı artık.İmkanlarım elverse aylık maaşımın yarısı veya tüm paramın yarısını mekanik saatlere harcamak isteyen birisi olarak yazıyorum bunları ama internette quartz saatlere yapılan ağır eleştirileri gördüm bazıları işi pilli saat takanların gördüksüzlüğüne bile getirmiş konuyu dolaylı olarak böyle bir şey düşünülebilir mi?
Pilli saatlerin arkasını açtığında bir şey göremezsin çünkü içinde bir şey yoktur şeklindeki sözlerden tutun da daha neler neler.Dişe dokunur mantıklı bir eleştiri getiremeyince iş maalesef hakarete varıyor ne adına mekanik saat gelenekçiliği adına yapanları kınıyorum.Bir yazı okumuştum bir defa okuduğum için tam doğru cümlelerle hatırlayamayabilirim.Sevgili Büyük Üstat Recep Gürgen’in iki cümlesi aklıma çok takıldı.Birbiriyle alakalı olan iki cümleden birincisi ‘Eskiden insanlar saatlerini tamir için geldiklerinde dükkana önlerini iliklerdi’ ve ’İnsanların işyerlerinde değil ama evlerinde falanca ticaret yazan duvar saatini düşünemiyorum’ diyor . Eskiden yanlış değil tabiki insanların önünü iliklemesi ama biraz da zaruret değimliydi, çünkü her şeyi o mekanik saat ve işe geç kalmaması o saate bağlı yenisini de alamaz çünkü pahalı. İkinci cümledeki söze de katılamıyorum hem insanları 800 milyon asgari ücrete mahkum edeceğiz bizler, hem de onların pahalı mekanik saatler almasını bekleyeceğiz canı elbette neler almak ister de ,benim gibi, durumu yok.Ben quartz saatlerini neden savunucusuyum.Birincisi teknolojik bir yenilik olduğu için ikincisi de dar gelirli insanların artık dünyanın parasını vererek mekanik saatler almasına gerek kalmadığı için savunucusuyum artık zamanı öğrenmenin eskisi gibi bir maliyeti yok ve kimseye özellikle de bu mekanik saatleri çok pahalıya satan İsviçreli üreticilere muhtaç değiliz.
İsviçreli üreticiler bu mekanik saatleri başta Osmanlı Devleti olmak üzere dünyanın dört bir yanına yüzyıllarca satarak tonla para kazanmadılar mı?Sonra da tahtları sallandı.Bu sıralar şu soru üzerine düşünüyorum pilli saatler sonrasında ciddi krizler yaşayan İsviçreli firmalar teknolojiye sarıldılar tabiki fakat aynı zamanda kaybolan eski saltanatlarını sürdürebilmek için mekanik saatleri ayrı bir gelenek,zevk,kültür, olarak değişik yollarla lanse mi etmeye başvurdular.Bunu düşünüyorum.Mesela bu forumda dijital saatlerin adı bile anılmıyor neden.Elbette mekanik saat üreticileri de boş durmuyor ve birçok icada imza atıyorlar başta tourbillion olmak üzere düşünürsek daha neler var sayamayacağımız ama maliyet hep artıyor hiç düşmüyor ve bazen bu işi daha iyi casio dijitallerde yapıyor diye düşünüyorum.Benin bu yazıyı yazma nedenim ‘saat mekanik otomatiktir gerisi saat sayılmaz’ algısına, gelenekçiliğine karşıydı.Bir de şu açıdan bakıyorum dijital saatlerin rahatlığı kolaylığı derken yani asıl soruyu soruyorum benim hayatımı kolaylaştırıyor mu evet.Ama şu da aklıma takılıyor ki Pragmatizmi savunan gelenekçiliğin yanlış yönlerini eleştiren biri olarak söylüyorum tembelliğe mi itiliyoruz.
Bugün kombiyle,fırınla şak diye sıcak,tık diye soğuk suya ulaşıyoruz evleri bir düğmeyle ısıtıp soğutuyoruz ve bu bize zihnimizde her şeyin bu kadar kolay olduğu algısını yaratıyor.Uğraşmamıza gerek yok.Toplumdan ve doğadan uzaklaşıyoruz.Her şey çok dijital ve kolay.Şakla,şukla bir tıkla her şey halloluyor sanıyoruz.Oysa ki mekanik saatlerin çarkları ve dönüşü baha hep hayatın çarkları ve dişlilerini ve hayatta çalışmanın ve emeğin rolünü hatırlatır ve mutlu olurum.