

Bir Saat Meraklısının Maceraları
Gençlik Yılları - Hey Gidi Günler
Efendim, bu yolculuğun başı taa 2003 senesine dayanıyor. (Vay be 11 sene olmuş





Sonra aradan biraz zaman geçti. Lise yıllarında ergen Drk


Aşık olmuştum resmen, her saatçinin önünden geçerken gözüm onu arıyordu, bakmaya doyamıyordum. İlk tanışmamdan yaklaşık 1,5 sene sonra mucizevi bir şekilde saat kolumdaydı. O zamanlardaki saate bakış açıma göre inanılmaz yüksek bir meblağ karşılığı saati almıştık. Mutluluktan uçuyordum adeta


Seiko ile oldukça uzun bir zaman geçirdikten sonra üniversiteye başlayan Drk daha kaliteli ve uzun yıllar kullanıp gelecek nesillere aktarabileceği bir saat arayışına girdi. Evet, doğru tahmin ettiniz çözüm Patek Philippe'ydi


Elbette burun kıvırdım. Bütün kırolar rolex takar, sahtesi orijinalinden çok, falan filan cahil düşüncelerle bir güzel rolex'i sildim kafamdan. Daha sonra Omega Planet Ocean'a odaklanmaya başladım. Gittim inceledim, bir çok açıdan beklentilerimi karşılıyordu. Arada tabi yüzlerce farklı marka ve modeli daha düşündüm ama öne çıkanları yazıyorum sadece.

Omega'yı neredeyse almak üzereydim ki bir başka güzele gönlümü kaptırdım. Blancpain Fifty Fathoms


Bu saat gerçekten bambaşkaydı. Hepsinden daha farklıydı. Bilekte daha da güzel duruyordu, derken... karşıma Audemars Piguet Royal Oak 15300 çıktı.

O nasıl bir işçilikti, kaliteydi öyle


Bu saati tam 1,5 sene bekledim.(Siparişi verdikten saati alana kadar geçen süre) Fakat o sırada kafamdaki fırtınaları anlatamam


Peki sonra ne oldu? Kompozit dedikleri aslında swatch'ın alüminyummuş

Tam noktayı koyduk derken macera yeniden başladı böylece. Tabi bu sırada markaya olan sempatim de had safhada. Gözüm Panerai'den başkasını görmüyor. Bu sırada fuar yapıldı, aradan bir süre geçti, Panerai yine enteresan bir saatle karşımıza çıktı; Panerai Submersible 1950 Bronzo.

Maalesef bu saat de bende pek ömürlü olmadı, bu konuya fazla değinmek istemiyorum. En büyük pişmanlıklarımdan biri olarak çok kez başınızı ağrıttım zaten

Sonra sıradaki saatimize geliyoruz. Yine Panerai, bu sefer çok başka bir model, Luminor PAM00372. İşte bu saat gerçekten çok güzeldi, iri boyutlarına rağmen kullanımı çok rahattı, uzun bir süre severek kullandım.

Panerai çok güzeldi, kullanımı çok keyifliydi ama forumun da etkisiyle yeni arayışlar içine girmiştim. Ve sonuç yıllar önce burun kıvırıp bir kenara attığım Rolex Submariner oldu


Dürüst olmak gerekirse bundan önceki bütün aldığım saatlere kıyasla bambaşka bir havası vardı, belki teker teker her detayda daha üstün değildi ama bir bütün olarak kesinlikle galip geliyordu. Submariner'i de bir süre büyük bir keyifle kullandım ama forumun tabiriyle kaşıntı başlamıştı bir kere. Bu sefer macera Rolex Yacht-Master 116622 ile sonuçlandı.


Efsane bir kadranı vardı, güzellik olarak bence submariner'ın ötesindeydi ama sorun hiç beklemediğim bir yerden beni yakaladı bu sefer. Bilezik Klipsi. Sen, koskoca Rolex, nasıl bunu başaramazsın bir türlü anlayamadım. Submariner'deki hassas ayar mekanizması maalesef bu saatte olmadığı için ve ben de saati bileğime tam ayarlamak istediğimden yacht-master birlikteliğimize istemeden de olsa noktayı koymak zorunda kaldım. Hala kadrandaki mavinin ışık oyunlarını özlerim

Buraya kadar okuduysanız sabrınızdan ötürü sizi tebrik ediyorum

2. Bölüm - Maceraperest Artık Akıllanıyor
Rolex Submariner 116610
Yacht-Master'ı da sattıktan sonra elimde neredeyse saat kalmamıştı. Sil baştan yapıp tekrardan almaya karar verdim. Submariner beni çok mutlu eden ve beklentilerimi neredeyse tam olarak karşılayan bir saatti. Forum vasıtasıyla tanıştığım Serdar abimin büyük katkılarıyla(incelemenin geri kalanında bu ismi daha sık duyacaksınız



Submariner ile mutlu beraberliğim tam gaz devam ederken 2. bir saat isteğim kabardı ve tekrar bir arayış içine girdim. Bu esnada başta SerdarFB olmak üzere başını ağrıttığım herkesten özür diliyorum

Geçen seneki fuarda Panerai yeni bronz saatini tanıtmıştı. İşte o anda eski pişmanlığımı telafi edebilmek için küçükte olsa bir şans doğmuştu. Eski alışverişlerimde şansım yaver gitmişti ancak bu sefer iş hiç kolay olmadı. Saate karşı inanılmaz bir ilgi ve talep vardı. Bulmak hiç kolay olmayacaktı. Yurt içi ve yurt dışı bütün imkanlar seferber edildi ve beklenmeye başlandı, yapılabilecek başka bir hareket kalmamıştı.

Bu süreç esnasında Serdar abiyle sürekli iletişim halindeydik, en doğru ve mantıklı seçeneği bulmak adına epey kafa patlattık


AP Diver çok beğendiğim bir saat. Eğer onu alırsam bütçeyi bitirmiş olacağım için bronz bir şekilde bulunabilirse onu alamayacağım. Eğer almazsan ve bronz da gelmezse aklımda başka saat yok. Ama eğer almazsam ve bronz da bir şekilde bulunabilirse(en düşük ihtimal), işte bu en iyi seçenek olacak. Ve AP satıldı



Beklemekten başka yapılabilecek hiçbir seçenek kalmamıştı. Saate olan aşırı talepten butiklerde ve bayilerde metrelerce bekleme sıraları çoktan oluşmuştu, biz de biraz geç kalmıştık haliyle yazılmakta. Saati alabilmek için en çok ihtimalin bulunduğu yerler İtalya'daki Milano ve Floransa butikleriydi. Şimdi hikayenin en eğlenceli kısmına geldik

Butiklerden maalesef olumsuz haber geldi. İkisi de bizden önce adını listeye yazdırmış bir sürü kişinin olduğunu ve saati alma ihtimalimizin neredeyse olmadığından bahsetti. Acı haber bana whatsapp'la ulaşınca benim hayaller suya düşmüş bir şekilde hayata devam etme kararı aldım

-Bir tane bayii gördüm, panerai, ona sormaya gidiyorum.
-Abi bence yoktur ama sen bilirsin
-Varsa benim olur o zaman

-Ne diyim, olsun bari

-Varmış, istiyor musun?
-(Ben bu sırada benimle dalga geçtiğinde o kadar eminim ki

-(Birkaç dakika mesaj gelmedi bu arada, ben yine mesaj attım) Dükkandan hisse almazsan saati vermeyiz mi dediler?
Ve ardından gelen mesajların görüntüsü




Şaşkınlığımı üzerimden attıktan sonraki telefon görüşmesinde olayın detaylarını öğrenince dilim tutulmuştu adeta

Her yerden olumsuz cevap aldıktan sonra Serdar abi oteline doğru ilerlerken gözü kuyumcudan bozma bir saatçinin camındaki panerai yazısında takılıyor. O sırada dalgasına bana mesaj atıyor ve yukarıdaki muhabbet geçiyor. Vitrinde iki tane normal model var, kısaca içerde böyle bir modelin bulunabileceğine dair en ufak bir ipucu yok. Neyse, çıkmamış candan umut kesilmezmiş, Serdar abi içeri giriyor ve görevliye 507'nin olup olmadığını soruyor. Sonra yan tarafta dura mağazanın sahibi gülümseyerek "var" diyor



Böyle bir saati bu kadar bekleyen kişi varken, bu kadar büyük bir şansla bulabilmek bence mucizevi bir olaydı. Kendisine buradan bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Saatin bulunmasından alınmasına getirilmesine kadar çok büyük emeği var. Beni hem çok mahcup etti hem de çok sevindirdi, tekrardan çok çok teşekkürler





Yukarıdaki olayda unuttuğum detaylar olabilir, varsa eklemesini rica ediyorum




Ve nihayet saate kavuşma anına kadar gelebildik

Son Bölüm - Panerai Submersible Bronzo Detaylı İncelemesi
Saati görmeden almış bulunduk ve fotoğraflardan dolayı bir endişem vardı, saatin rengi. Panerai basın fotoğraflarında eski bronza göre daha sarı tonlar kullandığı için acaba alaşımda bir değişiklik mi oldu gibi endişelerim vardı. Saati görünce anladım ki tamamen yersiz endişelermiş, her zamanki güzelliği ve göz alıcılığıyla saat karşımdaydı

Bildiğiniz üzere en dışarıda normal karton, onun içinde siyah sert karton ve en içte de ahşap kutu bulunuyor. Eski bronz da olduğu gibi ahşap kutu diğer modellerden farklı, metal aksamlar da bronzdan imal edilmiş yazıyor ama bana renginden dolayı pirinç gibi geldi, kutu açma anahtarı dahil. Saatin kutu içeriği; limitli üretim sertifikası, yedek kayış, tornavida, temizleme bezi, katalog ve sertifika kitapçığından oluşuyor.







Saati alınca ilk yaptığım iş daha önceden sipariş ettiğim yeşil kanvas kayışı takmak oldu. İlk bronzdan beri aklımda olan bir kombinasyondu ama o sefer maalesef yapamamıştım. Bu sefer kayış saatten önce gelmişti.(Saat gelmeseydi kayışı ne yapacaktım bilmiyorum

Kayışı taktığımda oluşan görüntüyü çok beğendim ama kullanılan malzeme gereği oldukça sert ve rahatsızdı, maalesef işler bu konuda beklediğim gibi gitmedi. Saatin arka kapağı ve tokası gibi vidaların da titanyumdan imal edilmiş olması hoş bir detay





Kasadan başlayalım anlatmaya, 47mm genişliğinde ancak tepe koruması dahil genişlik 54.4mm, iki boynuz arası mesafe ise 56.7mm, kalınlığıda 17.6mm. Eski bronza göre daha ince bir cam kullanılmış bunun sebebi de kadrandaki ilave güç rezervi göstergesi yüzünden akrep ve yelkovan daha yukarı konumlandırılmış. Saatin toplam kalınlığı değişmemesi için cam inceltilmiş. Elbette bu durumun 300m su geçirmezlik değerine olumsuz bir etkisi yok, aksine kalın camlarda bulunan eğik açılarda oluşan görüntüdeki bozulma bu saatte yok denecek kadar az. Fakat saat ağır, 180gramdan daha fazla, bilezikli birçok saatten daha yüksek bir değer bu. Tabi bu beni rahatsız eden bir durum değil.





Mekanizma, Panerai'nin in-house olarak geliştirdiği P.900X serisinden 9002 kodlu olanı. 7.9mm'lik kalınlığıyla hiç ince sayılmaz, 29 taşlı, 28800vph'de çalışıyor ve 3 gün güç rezervine sahip. Kadrandan rezervi takip edebiliyorsunuz ayrıca baz modelden farklı olarak tepeyi çektiğinizde saniye kolu sıfırlanıyor, bu da daha hassas ayar yapmaya imkan tanıyor. Hızlı takvim ayarı maalesef yok ancak akrep birer saatlik aralıklarla çabuk bir şekilde ayarlanabiliyor, bu da başka bir ülkeye gittiğinizde dakika ayarını bozmadan kolayca saat dilimini ayarlayabilmenizi sağlıyor. Hassasiyete dair şimdilik bir fikrim yok, ölçüm yaptığımda yazacağım.



Luminova elbette evlere şenlik


Kasa her geçen gün değişiyor, oksitleniyor, bir kararıyor, bir açılıyor, adeta yaşıyor


Saatle beraber gelen orijinal kayış biraz sert ve rengi itibariyle pek yakıştıramadım. Yedek kayışta efsane bir işçilik var, çok beğendim, özellikle dikişlerini, onu da kullanmaya kıyamıyorum
















