1929 da Edwin Hubble' ın keşfiyle o güne kadar hakim görüş olan Statik Evren Modeli (Steady State Theory - Infinite Universe Theory) yerini Genişleyen Evren Modeline (Expanding Universe Theory) bıraktı. Hubble' ın gözlemleriyle keşfettiği şey galaksilerin bizden, bize olan uzaklıklarıyla doğru orantılı bir hızla uzaklaşmakta olduklarıydı. Bunu redshift(kırmızıya dönüşüm) olayıyla açıkladı Hubble. Işık yayan bir cisim çok yüksek hızlarda sizden uzaklaşıyorsa bu cismin yaydığı ışık size dalga boyu en büyük olan kırmızı renginde görünür - fizikçiler bunu doppler etkisiyle açıklıyorlar. Hubble' ın daha sonra kedisine nobel ödülü kazandıracak olan bu keşfi belki de dünya tarihindeki en büyük keşiftir ve bize evrenin oluşumuyla ilgili çok açık ipuçları vermiştir. Daha sonra bu keşif Büyük Patlama (aslında patlama falan değil, biz avamın anlaması için böyle bir benzetim kullanılmıştır

) bilinen orjinal adıyla Big Bang Teorisine kadar götürmüş bizi. Big Bang bilindiği gibi sonsuz küçük ve sonsuz yoğun bir noktadan (yani yokluktan) madde-uzay-zaman boyutlarının (fizikçiler daha başka boyutlardan da bahsediyor, toplamda 11 yada 12 yi buluyor sanırım) ortaya çıkması yani var edilmesidir. Başa dönersek Hubble' ın keşfettiği bizden uzaklaşan galaksiler o günden bugüne pozitif bilim aracılığı ile bize bir Yaratıcının varlığını fısıldamaktadır... (Kendimi Harun Yahya gibi hissettim bir an

)
Hasılı Sedir hocam, dağın üzerindeki yazıya gerek yok, dağın kendisi yeter bize..
