30 Ağustos Zafer Bayramımız Kutlu Olsun

Tüm arkadaşların 30 Ağustos Zafer Bayramı'nı kutlar, esenlikler dilerim.
Aziz şehitlerimiz, silah arkadaşların ve seni bir kez daha hasretle, saygıyla, şükranla anıyoruz. Ruhunuz şad olsun.

MİLLİ MÜCADELE DESTANI
“26 Ağustos 1922
Gün ışıkları alınlara değmedi...Şafak alabildiğine al... KOCATEPE’de MUSTAFA KEMAL...
Başladı zorlu savaş...Çatladı gök...Çöktü dağ... Koptu kızılca kıyamet... Vatan
yolunda bir döğüş bu...Ölen, sağ.....”
26/27 Ağustos 1922
Savaş bitmedi ki... Olanca hızıyla yürüyor... Zafer Mustafa Kemal’e yürüyor...Zafer Mustafa Kemal’e gülüyor...
Mustafa Kemal ateş... Mustafa Kemal kor...Mustafa Kemal vatanlaşıyor!...
Tepeler: yiğit yiğit...Tepeler; kilit kilit...Anahtar Mustafa Kemal’in...Mustafa Kemal geliyor; çekilin...
Bir ordu şahlanmış...Bir millet; vatan aşkıyla yanmış...Mustafa Kemal bir imanmış...”
27 Ağustos 1922
Taarruzda Mustafa Kemal’in askeri... Kurt Kaya; bizim...Erkmen Tepe elimizde...
Afyon yaslı...Ama; umut umut...Kayalıklarınca yüce...Bizim olacak alaca karanlık çökünce...
28 Ağustos 1922
Düşmanı kuşatıyoruz.
Yürüyor Kocatepe...Yürüyor; denizlere...Yürüyor; yerden göke...Gökte yıldızlar iri...Kocatepe de özlemiş denizleri...Yürüyor denizlere doğru, ağaç, su...Mustafa Kemal’in askeri bu...”
29 Ağustos 1922
Yollar; İzmir’e doğru...Düşman; kurtulma çabasında...Bakmıyor arkasına...Kaçıyor... Kaçanlar; az...Yollar kapalı Yunan’a...Kaçamaz...
Amansız bir izleme...Durma, duraklama yok...Sürecek gündüz, gece...Her zaman, Her yerde taarruz” Artık, gediksiz kuşatıyoruz...”
30 Ağustos 1922
Başkumandanlık savaşı...
En küçük birliklere dek, Mustafa Kemal emredecek... Son koz... Düşman sıkıca çemberlenecek...Yorgunluk ötelere...Çemberden kurtulana, arasız izleme...
Amaç; açık... Emir; kesin... Suları MUSTAFA KEMAL’i bekliyor Akdeniz’in...
“ORDULAR! HEDEFİNİZ AKDENİZ’DİR İLERİ!”
Duyuldu dört yönde bu sesin akisleri...”
BEKİR TÜNAY

30 AĞUSTOS ZAFER ARSLANLARI
Bu zafer, bir daha dünyalara anlattı ki türk,
Sinesinden yaratır koskocaman bir Atatürk!
...
Öpüyorken sarı yıldızları Porsuk suları,
Kaç zamandır heyecandaydı o Türk orduları...
Durmadan coşkun alaylar geliyor Ankara’dan,
Ne de arslan gibi kuvvetli yaratmış yaradan!...
Ordular sel gibi taşkın akıyor cephemize:
Hepsinin hasreti: yalnız o güzel Akdeniz’e!...
...
Koca Gazi, ne büyük örneği olmuş her erin,
Kudretinden, gücü artmakta her arslan neferin!
Başlıyorken daha hür bir savaşın ilk gününe
Nice dillerde sualler: “-Paşanın yaptığı ne?
Paramız var mı, silah var mı, tüfek, top var mı?
Koca bir orduyu tek söz yeniden toplar mı?
“-Yok, demiş başkomutan , yok biri...lakin olacak,
Bu vatan ölmeyecek hiç... Bu vatan kurtulacak!
Paramız yok, topumuz yoksa da bundan ne çıkar?
Türkün imanı, çelik azmi, çelik kolları var...
Şanlı bir orduya bin taç örecek istikbal,
Yeniden yükselecek Türk’ün olan istiklal...
...
Üç kahramanın verdiği tarihi karar bu:
Saldırmalı Afyonlara bir cephe grubu!
Toplar döğüyorken uzayan sırtları yer yer,
Yüzbin kişilik ordu, şafaklarla beraber!
-Düşman, hazır ol harbe!... diyip süngüyle kalksın,
Yaksın yedi kat gökleri, toprakları yaksın!
Bitsin de hazırlıklar ayın yirmi beşinde:
Lavlar gibi yansın hasım imha ateşinde!
Şimşek gibi birden bu haber orduya gitti...
...
Kalpler heyecandan vuruyor...hiç uyuyan yok,
Yorgun düşerek toprağa bir baş da koyan yok!
Her saniye bir asra yakın...öyle uzun pek,
Herkeste merak bir: gecenin fecrini görmek!
Her ruh, anıyor sevgili bir çehreyi şimdi,
Mehmet düşünür köydeki gül Emne’yi şimdi.
Zabit: “girebilsek o güzel İzmir’e” derken.
Bir ince yüzün hattı geçer belki içinden?
Tam işte saat üç...uyanık ordu...bölükler...
Neredeyse verir emri, karargahta, büyükler!...
Her saniye yıl...işte saat; üç buçuk oldu,
Tam şimdi saat dört...geliyor: ilk ateş emri,
Yurdun doğuyor şimdi ufuktan iki fecri!
...
Karşı dağdan fecir artık açıyorken gözünü,
Topçular söyledi mermiyle ateşten sözünü:
Kara boşlukları tarrakalı sesler yardı,
Dağların üstünü sislerle dumanlar sardı!
Kalecik sivrisinin üstünü toplar yıkıyor,
İkiyüz toptan alev gözlü ateşler çıkıyor!
Fırlıyor karşı dağın toprağı birden havaya,
Bir kıyamet gününün haşmeti çökmüş ovaya.
Göklerin kan saçıyor aldığı mermi yarası,
Başka bir hal alıyor şimdi savaş manzarası:
Yayalardan koşuyor avcı hücum dalgaları,
Bir hücum dalgası birden aşıyor karşı yarı!
Bir hücum dalgası, akmış Tınaz’ın tellerine,
Bakmıyor kimse gökün kanlı şarapnellerine!...
Patlıyor bomba, çıkıyor süngü, bıçak...
Mangalar telde gedikler açarak atlayacak!
Durarak, süngüsünün silmede Mehmet pasını.
Kahraman onbaşı Ahmet atıyor bombasını...
Örgünün orta yerinden açık artık bir yol,
Geçiyor atlayarak telleri asker kol kol!...
Bombalar patlayan Afyon yolu sırtında o ne?
Mehmet, al bayrağı dikmiş Kaleciksivrisi’ne!
Kahraman mangalar artık yere yat...kalk...ileri...
Karşı hatlarda parıldat o güneş süngüleri!...
Bu Ağustos günü tarihte hayat, şan günüdür,
Bu ağustos günü hürlük günüdür, tan günüdür!...
Bu Ağustos günü bir kurtuluşun ilk güneşi, Bu Ağustos günü bir hürriyetin ilk ateşi!
Bu Ağustos günü dünyalara bildirdi ki yurt,
Sokmaz arslan doğuran toprağa bir yırtıcı kurt!...
Bu Ağustos günü, Türkün yeni bir ufku doğup
O felaket, o esaret günü etmişti gurup...
Bu Ağustos günü tarihe ışıklar saçtı,
Şanlı bir Dumlupınar harbine yollar açtı!
27 Ağustos
Yeniden fırladı yüzlerce bölük ertesi gün,
Yeniden boşluğu dolmuştu şarapnelle, göğün...
Yeniden aktı ufuktan o barut, kan kokusu,
Dereler kan... tepeler kan... akıyor kan gibi su!...
Yarıyor ordu, bütün cephe derinliklerini...
Topla, bayram yaparak, Fatma gelinliklerini.
Çırpınıp bekleme artık savaşın sen sonunu,
Ordumuz bağrına bak... bastı güzel Afyon’unu.
Başkumandan giriyor şehre muzaffer, mes’ut...
Kokuyor, her yeri Afyon dağının kanla barut!...
Bir gün evvel balo vermiş o kumandan nerde?
Bir fedakarlığı görsün şu fedailerde!...
Gece halk şenliği var... Şanlı davullar vuruyor...
Atlılar, garba akıp düşmana ağlar kuruyor!...
Sallıyor manga, bölük her kola şimşek palalar,
İşte Türk böyle ezer, böyle kırar, böyle yakar!...
29 Ağustos
Her taraftan geliyor şanlı zafer müjdeleri,
Bekliyor yalnız o aslan, gelecek son haberi...
Yarın artık duyulur son zaferin şanlı sesi,
Geçiyor artık durmadan Afyon’dan esir kafilesi!
Geçiyor fırka, bölük, ordu...perişan kollar,
Kaçamaz Dumlu firarileri: Türk atlısı var.
Gece bir uykuya dalmak, Ata yorgun uyuyor,
Kimbilir galibiyetten ne kadar haz duyuyor!
Tam şafaklar söküyorken alıyor son haberi,
Parlıyor mavi deniz gözlerinin şu’leleri!
İşte düşman Çal’ın üstünde sıkışmış kapana,
Ne kadar mutlu bu arslanca savaşlar yapana!
Ata! İsmet! koca Çakmak! gülüyor şan da size,
Dumlu’dan orduyu artık akıtın Akdeniz’e.
...
Ata’nın harikadır Dumlu’da meydan savaşı,
Dumlu’dur Afyon’a son harikalar arkadaşı...
Bir yaratsın iye Gazi, bu büyük şahikayı,
Aşıyor kırları, ormanları, binbir kayayı!...
Geçiyor bir koca mermiyle yaratılmış yardan,
Geçiyor kanla dolan bir dereden, yollardan!
Geçiyor, koskoca mermi taşıyan kağnıları,
Geçiyor sırtları kambur, dönemeç sağrıları!
Uçarak, ordu karargahına artık geliyor...
Çal köyünden de ateş, lav ve duman yükseliyor...
Ordu artık yürüyor garba bir oktan hızlı,
Kaçıyor düşman uzak dağlara erkek-kızlı
Koca dahi, görüyor cepheyi artık tepeden,
Ordumuz burda çelik bir kale, yekpare beden!
İstiyor başkomutan şimdi alınsın şu tepe,
Sonra kıskaç gibi çevrilsin uzaktan bu tepe!...
Bombalar girmeli, fırlatmalı harp mevziini,
Bir mezar yapmalı düşmanlara artık bu ini...
Başkumandanları hasmın ne kadar çırpınıyor,
Generaller kaçıyor, fırka, alaylar sınıyor!
Sanki toplarla tüfeklerle o mitralyözler,
Öldüren hassayı kaybetmede artık yer yer!
Avcumuz şimdi şimalden ve cenuptan akıyor!
Topların fasılasız yangını dağlar yakıyor!
Bir cehennem oluyor karşıki düşman siperi,
Son güneş şulesi al al boyuyor süngüleri !
Akıyor fırkamızın selleri her lahze öte,
Sokuyor düşmanı baştan başa mağlubiyete!
Gürlüyor toplar uzaktan daha coşkun, sıkça...
Ufkun üstünde güneş mağlubiyete yaklaştıkça
Bir kıyamet kopacak, belli, ölümlerle dolu!
İnhidam var... doğuyor Türke halas, müjde yolu!
İnhidam olmalı zulmette, bu lazım olacak!...
Bir güneş parlayacak, başka güneşler solacak!
Gecenin gölgesi kaplarken uzaktan yakını,
Ordular sırtlara yapıyor son akını!
Şimdi yok karşıki vadide o düşman kuvvet,
Onu mahvetti o Mehmet’teki eşsiz kudret:
Hiç unutmaz koca tarih yapılan kahpeliği:
Son kalanlar arıyor kaçmak için son deliği!
Zaferin haşmeti zulmette görülmez ki bugün,
Anlatır herşeyi ilk fecri, yarın gökyüzünün!
Atamız ertesi gün gezdi savaş meydanını,
Gördü sonsuz zaferin son azamet, son şanını!
O coşan kalbini herşey mütehassis etti,
Görülenler ne de korkunç, ne kadar dehşetti:
Sırtların üstü, o vadi, dere: kan manzaralı,
Ölü dolmuş ova, baştan başa... her yer yaralı...
Dereler namütenahi dolu teçhizatla,
Ya esirler: geçiyorlar ovadan süratle!...
Sağ kalanlar çekiyorken o beyaz bayrağını,
Kuruyor ordu o gün (Dumlupınar-Çal) ağını,
Ata artık veriyor Mehmed’e en son emri:
-Akdeniz’dir hedefin ey koca ordum ileri!...
Başkumandan, general, fırka, tabur hepsi esir:
Duramaz hiç o günün haşmeti üstünde şiir!...
Ordu ondört gün uzun yolları coşkun aşıyor,
Bir deniz dalgası halinde ufuktan taşıyor!
Köylüler karşılıyor sancağı her gün saf saf;
Adalardan bile artık kaçıyor karşı taraf!...
Giriyor atlıların başları masmavi suda,
Dokuz Eylül’de güzel İzmir’e Türk ordusu da!...
...
Bu zafer, tarihin altınla yazılmış zaferi,
Bu zafer, Türkün asil ordusunun şaheseri!
Ne yiğitlikle alınmış, kazanılmış bu zafer,
Ne çetinlikle, ne kudretle kurulmuş bu eser!...
Bu eser, miletimin ölmeyecek abidesi,
Bu eser, Türkeli’nin, hürriyetin şanlı sesi!
Bu eserdir, Türk erinin, zabitinin timsali!
Bu eserdir, milletimin ülküsü, istikbali!
Vatan uğrunda ölen erlerin, ancak, bu eser
Bir avuç toprak olan kalbini güllerle bezer!
Bu zafer, bir daha dünyalara anlattı ki türk,
Sinesinde yaratır koskocaman bir Atatürk
Bu eser bir daha öğretti ki altın tarih,
Yeniden yurda verir bir Atatürk, bir Fatih!
Yeniden yurda verir kahraman evlat: İnönü,
Durmaz aydınlanır artık yeni tarihin önü!
Seni söyler, o Tınazlar, o Belenler, o Uşak...
Sana bir taç öremez gökteki bin renkli kuşak!
...
Ey zafer arslanı! Ey kahraman asker! ey Ata,
Aktı destanlarının aksi Meriç’ten Fırat’a...
Taştı coşkun zaferin namesi ta Akdeniz’e...
Sen zafer neş’esi verdin bu coşan kalbimize!...
Sen bugün ülkede şan rüzgarı estirmedesin!
Yeni kuvvet veriyor kalbe ateşten nefesin!
Hatıran Türkeli’nin her tarafından taşıyor!
Görmeyenler seni erkek ve kadın ağlaşıyor!
...
Ey zafer arslanı! Ey kahraman asker! Ey Atam...
Duyduğum hisleri mısra’la yazıp anlatamam!
Ne zaman gözlerimiz Dumlupınar’dan kalksa,
İzmir’in ufkuna bir lahza derinden baksa:
Görürüz, gösteriyorken seni parlak denizi;
-Ordular... İlk hedefimiz, dediğin Akdeniz’i”...
- MEHMET FARUK GÜRTUNCA

Kurtuluş Savaşı Destanı
Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır
Ne ağaç, ne kuş sesi, ne toprak kokusu vardır.
Gündüz güneşin, gece yıldızların altında kayalardır.
......
Kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi
Okşayarak gülümseyen bıyığını seyrediyordu Kocatepe'den
Dünyanın en yıldızlı karanlığını.
Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
Şayak kalpaklı adam nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
Güzel ve rahat günlere inanıyordu
Ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
Birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar: 'üç' dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu.
Bıraksalar İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak
Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı.
.......
Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü
Ve şu türküyü duydu.
'Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
Bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
Yok edin insanın insana kulluğunu bu davet bizim...
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşcesine, bu hasret bizim..'
Nazım Hikmet RAN
Aziz şehitlerimiz, silah arkadaşların ve seni bir kez daha hasretle, saygıyla, şükranla anıyoruz. Ruhunuz şad olsun.
MİLLİ MÜCADELE DESTANI
“26 Ağustos 1922
Gün ışıkları alınlara değmedi...Şafak alabildiğine al... KOCATEPE’de MUSTAFA KEMAL...
Başladı zorlu savaş...Çatladı gök...Çöktü dağ... Koptu kızılca kıyamet... Vatan
yolunda bir döğüş bu...Ölen, sağ.....”
26/27 Ağustos 1922
Savaş bitmedi ki... Olanca hızıyla yürüyor... Zafer Mustafa Kemal’e yürüyor...Zafer Mustafa Kemal’e gülüyor...
Mustafa Kemal ateş... Mustafa Kemal kor...Mustafa Kemal vatanlaşıyor!...
Tepeler: yiğit yiğit...Tepeler; kilit kilit...Anahtar Mustafa Kemal’in...Mustafa Kemal geliyor; çekilin...
Bir ordu şahlanmış...Bir millet; vatan aşkıyla yanmış...Mustafa Kemal bir imanmış...”
27 Ağustos 1922
Taarruzda Mustafa Kemal’in askeri... Kurt Kaya; bizim...Erkmen Tepe elimizde...
Afyon yaslı...Ama; umut umut...Kayalıklarınca yüce...Bizim olacak alaca karanlık çökünce...
28 Ağustos 1922
Düşmanı kuşatıyoruz.
Yürüyor Kocatepe...Yürüyor; denizlere...Yürüyor; yerden göke...Gökte yıldızlar iri...Kocatepe de özlemiş denizleri...Yürüyor denizlere doğru, ağaç, su...Mustafa Kemal’in askeri bu...”
29 Ağustos 1922
Yollar; İzmir’e doğru...Düşman; kurtulma çabasında...Bakmıyor arkasına...Kaçıyor... Kaçanlar; az...Yollar kapalı Yunan’a...Kaçamaz...
Amansız bir izleme...Durma, duraklama yok...Sürecek gündüz, gece...Her zaman, Her yerde taarruz” Artık, gediksiz kuşatıyoruz...”
30 Ağustos 1922
Başkumandanlık savaşı...
En küçük birliklere dek, Mustafa Kemal emredecek... Son koz... Düşman sıkıca çemberlenecek...Yorgunluk ötelere...Çemberden kurtulana, arasız izleme...
Amaç; açık... Emir; kesin... Suları MUSTAFA KEMAL’i bekliyor Akdeniz’in...
“ORDULAR! HEDEFİNİZ AKDENİZ’DİR İLERİ!”
Duyuldu dört yönde bu sesin akisleri...”
BEKİR TÜNAY

30 AĞUSTOS ZAFER ARSLANLARI
Bu zafer, bir daha dünyalara anlattı ki türk,
Sinesinden yaratır koskocaman bir Atatürk!
...
Öpüyorken sarı yıldızları Porsuk suları,
Kaç zamandır heyecandaydı o Türk orduları...
Durmadan coşkun alaylar geliyor Ankara’dan,
Ne de arslan gibi kuvvetli yaratmış yaradan!...
Ordular sel gibi taşkın akıyor cephemize:
Hepsinin hasreti: yalnız o güzel Akdeniz’e!...
...
Koca Gazi, ne büyük örneği olmuş her erin,
Kudretinden, gücü artmakta her arslan neferin!
Başlıyorken daha hür bir savaşın ilk gününe
Nice dillerde sualler: “-Paşanın yaptığı ne?
Paramız var mı, silah var mı, tüfek, top var mı?
Koca bir orduyu tek söz yeniden toplar mı?
“-Yok, demiş başkomutan , yok biri...lakin olacak,
Bu vatan ölmeyecek hiç... Bu vatan kurtulacak!
Paramız yok, topumuz yoksa da bundan ne çıkar?
Türkün imanı, çelik azmi, çelik kolları var...
Şanlı bir orduya bin taç örecek istikbal,
Yeniden yükselecek Türk’ün olan istiklal...
...
Üç kahramanın verdiği tarihi karar bu:
Saldırmalı Afyonlara bir cephe grubu!
Toplar döğüyorken uzayan sırtları yer yer,
Yüzbin kişilik ordu, şafaklarla beraber!
-Düşman, hazır ol harbe!... diyip süngüyle kalksın,
Yaksın yedi kat gökleri, toprakları yaksın!
Bitsin de hazırlıklar ayın yirmi beşinde:
Lavlar gibi yansın hasım imha ateşinde!
Şimşek gibi birden bu haber orduya gitti...
...
Kalpler heyecandan vuruyor...hiç uyuyan yok,
Yorgun düşerek toprağa bir baş da koyan yok!
Her saniye bir asra yakın...öyle uzun pek,
Herkeste merak bir: gecenin fecrini görmek!
Her ruh, anıyor sevgili bir çehreyi şimdi,
Mehmet düşünür köydeki gül Emne’yi şimdi.
Zabit: “girebilsek o güzel İzmir’e” derken.
Bir ince yüzün hattı geçer belki içinden?
Tam işte saat üç...uyanık ordu...bölükler...
Neredeyse verir emri, karargahta, büyükler!...
Her saniye yıl...işte saat; üç buçuk oldu,
Tam şimdi saat dört...geliyor: ilk ateş emri,
Yurdun doğuyor şimdi ufuktan iki fecri!
...
Karşı dağdan fecir artık açıyorken gözünü,
Topçular söyledi mermiyle ateşten sözünü:
Kara boşlukları tarrakalı sesler yardı,
Dağların üstünü sislerle dumanlar sardı!
Kalecik sivrisinin üstünü toplar yıkıyor,
İkiyüz toptan alev gözlü ateşler çıkıyor!
Fırlıyor karşı dağın toprağı birden havaya,
Bir kıyamet gününün haşmeti çökmüş ovaya.
Göklerin kan saçıyor aldığı mermi yarası,
Başka bir hal alıyor şimdi savaş manzarası:
Yayalardan koşuyor avcı hücum dalgaları,
Bir hücum dalgası birden aşıyor karşı yarı!
Bir hücum dalgası, akmış Tınaz’ın tellerine,
Bakmıyor kimse gökün kanlı şarapnellerine!...
Patlıyor bomba, çıkıyor süngü, bıçak...
Mangalar telde gedikler açarak atlayacak!
Durarak, süngüsünün silmede Mehmet pasını.
Kahraman onbaşı Ahmet atıyor bombasını...
Örgünün orta yerinden açık artık bir yol,
Geçiyor atlayarak telleri asker kol kol!...
Bombalar patlayan Afyon yolu sırtında o ne?
Mehmet, al bayrağı dikmiş Kaleciksivrisi’ne!
Kahraman mangalar artık yere yat...kalk...ileri...
Karşı hatlarda parıldat o güneş süngüleri!...
Bu Ağustos günü tarihte hayat, şan günüdür,
Bu ağustos günü hürlük günüdür, tan günüdür!...
Bu Ağustos günü bir kurtuluşun ilk güneşi, Bu Ağustos günü bir hürriyetin ilk ateşi!
Bu Ağustos günü dünyalara bildirdi ki yurt,
Sokmaz arslan doğuran toprağa bir yırtıcı kurt!...
Bu Ağustos günü, Türkün yeni bir ufku doğup
O felaket, o esaret günü etmişti gurup...
Bu Ağustos günü tarihe ışıklar saçtı,
Şanlı bir Dumlupınar harbine yollar açtı!
27 Ağustos
Yeniden fırladı yüzlerce bölük ertesi gün,
Yeniden boşluğu dolmuştu şarapnelle, göğün...
Yeniden aktı ufuktan o barut, kan kokusu,
Dereler kan... tepeler kan... akıyor kan gibi su!...
Yarıyor ordu, bütün cephe derinliklerini...
Topla, bayram yaparak, Fatma gelinliklerini.
Çırpınıp bekleme artık savaşın sen sonunu,
Ordumuz bağrına bak... bastı güzel Afyon’unu.
Başkumandan giriyor şehre muzaffer, mes’ut...
Kokuyor, her yeri Afyon dağının kanla barut!...
Bir gün evvel balo vermiş o kumandan nerde?
Bir fedakarlığı görsün şu fedailerde!...
Gece halk şenliği var... Şanlı davullar vuruyor...
Atlılar, garba akıp düşmana ağlar kuruyor!...
Sallıyor manga, bölük her kola şimşek palalar,
İşte Türk böyle ezer, böyle kırar, böyle yakar!...
29 Ağustos
Her taraftan geliyor şanlı zafer müjdeleri,
Bekliyor yalnız o aslan, gelecek son haberi...
Yarın artık duyulur son zaferin şanlı sesi,
Geçiyor artık durmadan Afyon’dan esir kafilesi!
Geçiyor fırka, bölük, ordu...perişan kollar,
Kaçamaz Dumlu firarileri: Türk atlısı var.
Gece bir uykuya dalmak, Ata yorgun uyuyor,
Kimbilir galibiyetten ne kadar haz duyuyor!
Tam şafaklar söküyorken alıyor son haberi,
Parlıyor mavi deniz gözlerinin şu’leleri!
İşte düşman Çal’ın üstünde sıkışmış kapana,
Ne kadar mutlu bu arslanca savaşlar yapana!
Ata! İsmet! koca Çakmak! gülüyor şan da size,
Dumlu’dan orduyu artık akıtın Akdeniz’e.
...
Ata’nın harikadır Dumlu’da meydan savaşı,
Dumlu’dur Afyon’a son harikalar arkadaşı...
Bir yaratsın iye Gazi, bu büyük şahikayı,
Aşıyor kırları, ormanları, binbir kayayı!...
Geçiyor bir koca mermiyle yaratılmış yardan,
Geçiyor kanla dolan bir dereden, yollardan!
Geçiyor, koskoca mermi taşıyan kağnıları,
Geçiyor sırtları kambur, dönemeç sağrıları!
Uçarak, ordu karargahına artık geliyor...
Çal köyünden de ateş, lav ve duman yükseliyor...
Ordu artık yürüyor garba bir oktan hızlı,
Kaçıyor düşman uzak dağlara erkek-kızlı
Koca dahi, görüyor cepheyi artık tepeden,
Ordumuz burda çelik bir kale, yekpare beden!
İstiyor başkomutan şimdi alınsın şu tepe,
Sonra kıskaç gibi çevrilsin uzaktan bu tepe!...
Bombalar girmeli, fırlatmalı harp mevziini,
Bir mezar yapmalı düşmanlara artık bu ini...
Başkumandanları hasmın ne kadar çırpınıyor,
Generaller kaçıyor, fırka, alaylar sınıyor!
Sanki toplarla tüfeklerle o mitralyözler,
Öldüren hassayı kaybetmede artık yer yer!
Avcumuz şimdi şimalden ve cenuptan akıyor!
Topların fasılasız yangını dağlar yakıyor!
Bir cehennem oluyor karşıki düşman siperi,
Son güneş şulesi al al boyuyor süngüleri !
Akıyor fırkamızın selleri her lahze öte,
Sokuyor düşmanı baştan başa mağlubiyete!
Gürlüyor toplar uzaktan daha coşkun, sıkça...
Ufkun üstünde güneş mağlubiyete yaklaştıkça
Bir kıyamet kopacak, belli, ölümlerle dolu!
İnhidam var... doğuyor Türke halas, müjde yolu!
İnhidam olmalı zulmette, bu lazım olacak!...
Bir güneş parlayacak, başka güneşler solacak!
Gecenin gölgesi kaplarken uzaktan yakını,
Ordular sırtlara yapıyor son akını!
Şimdi yok karşıki vadide o düşman kuvvet,
Onu mahvetti o Mehmet’teki eşsiz kudret:
Hiç unutmaz koca tarih yapılan kahpeliği:
Son kalanlar arıyor kaçmak için son deliği!
Zaferin haşmeti zulmette görülmez ki bugün,
Anlatır herşeyi ilk fecri, yarın gökyüzünün!
Atamız ertesi gün gezdi savaş meydanını,
Gördü sonsuz zaferin son azamet, son şanını!
O coşan kalbini herşey mütehassis etti,
Görülenler ne de korkunç, ne kadar dehşetti:
Sırtların üstü, o vadi, dere: kan manzaralı,
Ölü dolmuş ova, baştan başa... her yer yaralı...
Dereler namütenahi dolu teçhizatla,
Ya esirler: geçiyorlar ovadan süratle!...
Sağ kalanlar çekiyorken o beyaz bayrağını,
Kuruyor ordu o gün (Dumlupınar-Çal) ağını,
Ata artık veriyor Mehmed’e en son emri:
-Akdeniz’dir hedefin ey koca ordum ileri!...
Başkumandan, general, fırka, tabur hepsi esir:
Duramaz hiç o günün haşmeti üstünde şiir!...
Ordu ondört gün uzun yolları coşkun aşıyor,
Bir deniz dalgası halinde ufuktan taşıyor!
Köylüler karşılıyor sancağı her gün saf saf;
Adalardan bile artık kaçıyor karşı taraf!...
Giriyor atlıların başları masmavi suda,
Dokuz Eylül’de güzel İzmir’e Türk ordusu da!...
...
Bu zafer, tarihin altınla yazılmış zaferi,
Bu zafer, Türkün asil ordusunun şaheseri!
Ne yiğitlikle alınmış, kazanılmış bu zafer,
Ne çetinlikle, ne kudretle kurulmuş bu eser!...
Bu eser, miletimin ölmeyecek abidesi,
Bu eser, Türkeli’nin, hürriyetin şanlı sesi!
Bu eserdir, Türk erinin, zabitinin timsali!
Bu eserdir, milletimin ülküsü, istikbali!
Vatan uğrunda ölen erlerin, ancak, bu eser
Bir avuç toprak olan kalbini güllerle bezer!
Bu zafer, bir daha dünyalara anlattı ki türk,
Sinesinde yaratır koskocaman bir Atatürk
Bu eser bir daha öğretti ki altın tarih,
Yeniden yurda verir bir Atatürk, bir Fatih!
Yeniden yurda verir kahraman evlat: İnönü,
Durmaz aydınlanır artık yeni tarihin önü!
Seni söyler, o Tınazlar, o Belenler, o Uşak...
Sana bir taç öremez gökteki bin renkli kuşak!
...
Ey zafer arslanı! Ey kahraman asker! ey Ata,
Aktı destanlarının aksi Meriç’ten Fırat’a...
Taştı coşkun zaferin namesi ta Akdeniz’e...
Sen zafer neş’esi verdin bu coşan kalbimize!...
Sen bugün ülkede şan rüzgarı estirmedesin!
Yeni kuvvet veriyor kalbe ateşten nefesin!
Hatıran Türkeli’nin her tarafından taşıyor!
Görmeyenler seni erkek ve kadın ağlaşıyor!
...
Ey zafer arslanı! Ey kahraman asker! Ey Atam...
Duyduğum hisleri mısra’la yazıp anlatamam!
Ne zaman gözlerimiz Dumlupınar’dan kalksa,
İzmir’in ufkuna bir lahza derinden baksa:
Görürüz, gösteriyorken seni parlak denizi;
-Ordular... İlk hedefimiz, dediğin Akdeniz’i”...
- MEHMET FARUK GÜRTUNCA

Kurtuluş Savaşı Destanı
Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır
Ne ağaç, ne kuş sesi, ne toprak kokusu vardır.
Gündüz güneşin, gece yıldızların altında kayalardır.
......
Kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi
Okşayarak gülümseyen bıyığını seyrediyordu Kocatepe'den
Dünyanın en yıldızlı karanlığını.
Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
Şayak kalpaklı adam nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
Güzel ve rahat günlere inanıyordu
Ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
Birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar: 'üç' dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu.
Bıraksalar İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak
Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı.
.......
Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü
Ve şu türküyü duydu.
'Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
Bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
Yok edin insanın insana kulluğunu bu davet bizim...
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşcesine, bu hasret bizim..'
Nazım Hikmet RAN