Söz konusu saat macerası da şöyle başladı: İnternet sağ olsun; beni iyi tanır, ne zaman sayfalar arası seyahate çıksam (malum korona bize ancak bu seyahati mümkün kılıyor!) bana değişik değişik saatler arzı endam eder. Yine oltaya takılan balık misali, böyle bir maceraya girip bir saatin peşine düştüm ve yaygın TSF deyimiyle tetiği çektim. Ve fakat mermi kurusıkı çıktı. Bana gelen “sıfır” olması gereken saat, Kapıkule sınır kapısının asfaltı üzerinde, bayram trafiğinde epey vakit geçirmiş, bilumum lastiklerle hasbıhal eylemiş gibiydi. Durum üzerine firma ile yaptığım görüşmeler sonucu saati iade alabileceklerini veya ellerindeki başka bir marka ve/veya modelle değiştirebileceklerini söylediler (bana gelmiş olan model ellerinde tek olduğu için aynısıyla değişim söz konusu değildi). Saat alım süreci malumunuz olduğu üzere başladı mı nihayete ermeli, yoksa kaşıntı dayanılmaz hal alır! Bu sebeple ikinci seçenek üzerinde durmayı tercih ettim ve bu konunun öznesi olan saatimizle karşılaştım.
“Neden bu saat?” sorusu illaki böyle açılışlarda cevaplanması gereken sorulardan biridir. Benim bu soruya cevabım ise öncelikle “merak” diyebilirim. Saatler konusunda ne kadar kendi çapımızda bir şeyler bilsek de gün geçmiyor ki yeni şeyler öğrenmeyelim. İşte benim de “monopusher chronograph”, “column-wheel” terimlerini öğrenmem bu saati görüp beğenmemle başladı (oysa daha önceleri burnumun dibinden defalarca geçmiş TSF’de ) . Ayrıca Longines’in tarihteki ilk “kronometreli kol saati”ni üretmiş olması ve bu kol saatinin de mevzu bahis saatimizin atası olup monopusher özellikte olması giderek merakımı ve iştahımı kabarttı diyebilirim. Saati uzaktan görünce sub-dial’ler için ilk düşüncem tarih/gün/ay üçlüsünden ikisini görmekti çünkü saatin kronometre butonları yoktu. Sonra inceledikçe tepe içinden çıkan butonu fark ettim ve benim açımdan aydınlanma başlamış oldu. Daha sonra da Hodinkee senin, Worn&Wound benim diyerekten başladım inceleme seferlerine. Ve sonuç; işte buradayız.
Tarih:
Fotoğraf: İlk kronometreli kol saati; Longines 13.33Z
188 yıllık geçmişi olan bir olan bir markanın tarihi hakkında yazacak kadar derin bilgim yok ancak forumda bu konuda yazılmış çok güzel yazılar mevcut. Ben sadece bu saat hakkında birkaç noktaya değineceğim. Öncelikle yukarıda bahsettiğim gibi Longines’in 1913 yılında ilk kronometreli kol saatini üretmiş olduğunu öğrenmem, benim gibi giriş seviyesi bir horoloji meraklısı için sürpriz oldu. Bunun birinci sebebi; horoloji tarihinde ilklerin neredeyse hepsinin en üst segment (top grade) markalara ait olduğunu sanmamdı. İkincisi de Longines’i hep daha klasik, daha ağırbaşlı, roma rakamlı dress saatleri ile bilirdim geçmişte. Saat dünyasına dalınca işin aslını görsem de aklımın bir köşesinde hep böyle bir imajı oluşmuştu Longines’in. Dolayısıyla “ilk kronometreli kol saati” üretimi benim aklımdaki imajıyla pek uyuşmuyordu. Bu arada Longines bununla da kalmamış, 1936’da ilk “flyback chronograph” icadıyla horoloji tarihine bir başka altın imza daha atmış. Yeri gelmişken; günümüzde sık kullanılan iki düğmeli kronometreli kol saatlerinin ilkini ise Breitling 1915 yılında üretmiş.
Fotoğraf: Longines'a ait vintage kronograf mekanizmalara genel bakış
Fotoğraf: Longines Kronograf reklamı
Fotoğraf: İlk kronograf kol saati sertifikası
Longines’in 180. yıl dönümü için özel olarak limitli ürettiği 180th Anniversary Single-Push Monopusher Chronograph modeli konumuzun öznesi olan saatimizin ilk reprodüksiyonu diyebiliriz. Longines bu modeli şüphesiz tarihi icadına bir gönderme yapmak için seçmiş olmalıydı. Bu tarihten üç yıl sonra da daha günlük yaşama uygun bir model olarak yeniden piyasaya sürülen saatimiz saatseverlerle buluşmuş oluyordu.
Fotoğraf: Longines'in 180. yıldönümü için ürettiği Monopusher Chronograph
Tasarım:
Bence saatten bahsetmeye öncelikle görünüşünden başlamalıyım. Çünkü o beni cezbetmemiş olsaydı bu paragraflarda burada olmayacaktı. Bu saatte de beni çeken en temel şey tasarımı oldu. İlk bakışta bir an duraksatıp “ben ne gördüm az önce” dedirtiyor sanki. Biraz modern, biraz klasik, biraz eski, biraz yeni… İlk görüşte düşüncelerim bunlar oldu. Siyah kadran üzerindeki baskıda bazı rakamların “hafif” kesilmesi haricinde bir sorun görmedim. Rodyum kaplı kollar, sub-diallerdeki küçük kolların farklı detaylarının da katkısıyla oldukça tatmin edici bir görünüme sahip. Kasanın tüm yüzeylerinin parlatılmış olması çizilme ihtimaline karşı biraz düşündürse de, saatin genel tasarımını tam olarak tamamlaması bu etkiyi nötrleştiriyor. Tepenin tasarımı kronometre düğmesinden dolayı biraz farklı görünüyor ama genel görünümde hiç sırıtmıyor. Bana göre en önemli detaylardan biri de yukarıdaki fotoğraflarda gördüğünüz 1913 yılındaki ilk kronometreli saatin çizgilerini taşıması diyebilirim.
Mekanizma:
Saate hayat veren mekanizma; L788.2; ETA A08.L11’in (ETA bu mekanizmayı Longines’e özel olarak üretiyor) türevi olup 27 taşı, 54 saat güç rezervi ve 28.800 titreşimi ile temelini meşhur ETA7753-Valjoux’dan alsa da üzerinde oldukça fazla geliştirme yapılmış. Öncelikle rezervde iyileştirme (46 saatten 54 saate) yapılmış. Özellikle tek tuşlu kronometre fonksiyonlarını düzenleyen sütun çarkı - column-wheel (fotoğraflarda görünen mavi renkli çark), bu değişikliklerin ana sebeplerinden biri olarak lanse ediliyor. Bu çarkın hareketlerini saatin arka yüzünden kronometreyi çalıştırırken izlemek gerçekten keyif verici bir deneyim. Mekanizmadaki diğer değişiklikler regülatör mekanizması ve şok emicilerin şekilleri üzerinde gerçekleştirilmiş. Mekanizmanın görüntüsüne gelecek olursak; hem rotor hem de sabit parçalar üzerinde bulunan hareler, saatin “Heritage” tasarımına da iyi bir uyum sağlıyor. Rotor üzerinde bulunan oyma Longines logosu da oldukça şık duruyor.
Konfor:
Saatin bilekte duruşu, oldukça dengeli olduğu hissini veriyor. 14 mm kalınlığını hiç hissettiren bir yapısı yok ki bu değer başta beni bir nebze düşündürmüştü. Beni başlangıçta en çok endişelendiren konu ise tepenin kronometre düğmesinden dolayı uzun gibi durmasıydı. Ama saati kola taktığımda endişelerimin yersiz olduğunu gördüm hatta tepenin bu şeklinin saatin genel karakterine olumlu yönde katkı yaptığı izlenimini edindim. Kronometre düğmesinin sertliği ise benim kullandıklarım arasında tartışmasız en rahat olanı. Saatin kayışı timsah derisi olarak tasarlanmış ve şimdiye kadar kullandığım en yumuşak deri kayışlardan biri diyebilirim. Bileğinizde kayışı neredeyse hissetmiyorsunuz. Sadece kayış biraz daha uzun olmalıydı diye düşünüyorum çünkü benim bileğim orta kalınlıkta olmasına rağmen kayışın sondan 3. deliğini kullandım, daha kalın bilekliler son deliğe kalabilir.
Ek: Tarih değiştirme işi biraz antika diyebilirim. Bunu saatin 11 yönündeki yanda bulunan gizli bir düğmeyle yapıyoruz. Saatin yanında bunun için verilmiş bir çubuk var (bakınız son fotoğraf) Ben telefonumun kalemini kullanıyorum bu iş için
Sonuç olarak; farklı bir otomatik kronometre deneyimi yaşamak isteyen saat severler için Longines Heritage Monopusher Chronograph, rakiplerinin aksine ulaşılabilir bir seçenek olmanın yanı sıra geçmişi günümüze bağlayan neo-klasik çizgileri ile farklı bir çok kullanıcıya hitap edebilecek bir saat olma özelliği taşıyor. Saat beş yıl önce piyasaya sürülmesine rağmen forumumuzda hiç adının geçmemiş olmasından dolayı bir inceleme yazısı yazma gereği hissettim. Saatin kendisi beni bu incelemeye itti desem daha doğru olur sanırım.
Okuma zahmetine katlandığınız için teşekkürler.