Umutt yazdı:Her Rolex konusu gibi bu konu da uzar gider..
Ben şahsen Rolex in, iktisat derslerinde anlatılmayı hak edecek kadar iyi yönetildiğini düşünüyorum. Enderlik prensibi, burada konuştuğumuz hadise. Bir ürünün az üretildiği ölçüde, kullanıcısının gözünde değerli olması ve daha çok talep edilmesi..
Kendi sıcak haddehanesi olan, kendi kimya laboratuvarı olan; ham altını, çeliği, tamamen kendi bünyesinde işleyip tam mamul haline getiren, dev bir üretim organizasyonundan bahsediyoruz. Üstelik de bunca yıllık süreçte, tüketici talebine cevap vermemesi, verememesi mümkün mü? Bence değil.. Bilinçli bir elitizasyon söz konusu burada.
Marka bu elitizasyonu sadece üretim adetleri ile değil, çok daha bütünsel bir yaklaşımla da destekliyor bu arada.. Bayi ve lokasyon tercihleri, indirim oranları, model revizyonlarında muhafazakar davranması ve dna larla oynamaması, zırt pırt limitli model çıkartmaması, garanti politikası ve belki de en önemlisi kusursuzluk, stabilite ve dayanıklılık odaklı üretim politikası.. 50 yıllık vintage Rolex ler görüyoruz, kasa kadran hala diri.. tasarım ana hatları ile korunduğu için hala görsel albeni yüksek..
Zaten, Rolex in bu kadar tercih edilmesinde, aldıktan sonra değerini yitirmemesi de önemli bir etmen değil mi? Tüketici ve üretici açısından birbirini destekleyen fasit bir döngüden bahsediyoruz aslında burada.. Bulunmadıkça ve haliyle değerini de kaybetmedikçe daha çok talep ediliyor, talep arttıkça da değerlenmeye, değerini korumaya devam ediyor..
Kurumsal olmanın, profesyonel olmanın doruklarında olan ve oyunu gerçekten kuralına göre oynayan bir firmadan bahsediyoruz özetle. Süreç içinde kısa vadeli ticari kaygılardan bu kadar ari olabilmek, bu kadar vizyoner, bu kadar uzun vadeli ve stratejik yönetebilmek kanımca her babayiğidin harcı olmasa gerek..
Kaleminize sağlık.
