Zaman içinde kadran dengesi ve bilekteki rahatlık gibi unsurlar tercihlerimi etkiler olmuştu. Tamam, sert çocuktu bu diverlar ama birçoğunu taşımak gün içinde bunaltıcı olabiliyordu. Ağırlık ve bileği sarma gibi hadiselerin Panerai (000) ve IWC (Aquatimer 2000) kullanmaya başladıktan sonra ne kadar önemli olduğunu anladım. İlk göz ağrım olan Breitling Superocean 44’ün de kadran dengesini ve koldaki rahatlığını da farklı saatler kullandıktan sonra yetersiz bulmamla beraber saatin çekmecede yatması kaçınılmaz oldu. Atıl durumda kalan saat olunca da kaşıntının baş göstermesi gecikmedi. IWC Aquatimer’ın koldaki rahatlığına ve kasa işçiliğine hayran olsam da bezelde kullanılan sarı renkten ötürü yaz ayları dışında kullanmakta zorlanacak olmam, 2 orta üst düzey diver yerine 1 üst düzey diver sahibi olma fikrini geliştirdi iyiden iyiye.
Horoloji serüvenimde Panerai tutkum da en az diver tutkum kadar baskındır. Markayı sevmek için rasyonel en ufak sebep bulamasam da her dönem kendime yakın bulduğum marka Panerai olmuştur. Elimde Luminor kasa olduğu için kötü çocuk 305 ve hardcore diver sayılmasa da kadranına bayıldığım olduğum 425, aklıma yerleşmişti kaşıntı başladığından beri. Tam bir Paneristi gibi hareket edip base Luminor kasanın yanına Submersible ya da historic bir Radiomir kasa ekleyecek olmak hiç de mantıklı bir hareket gibi gözükmese de gerçek bir Panerai tutkunu rasyonel olmaz diye kendimi bu fikre iyiden iyiye alıştırmıştım. “Naapcan olm 2 tane Panerai’ı” diyen arkadaşlarıma kulak asmadan bildiğimi okuyacaktım ki yine, şöyle bir mesaj gördüm forumda;
viewtopic.php?f=197&t=9076&p=439761#p439761
Haydaa, yıllar önce incelemesini okuyup da hayran kaldığım saat değil miydi bu? Hem de daha birkaç ay önce butiğe gidip bileğimde ilk kez denediğim markadan büyülenmişken hiç olmamıştı bu mesaj… Saat ile ilgili yorum istediğimde MertYe sağolsun mini bir inceleme yazmıştı;
viewtopic.php?f=197&t=9076&start=12672#p439815
Yorum iştah açıcı olsa da saati denemeden almak büyük riskti. Ancak horoloji tanrıları bu saatin benimle buluşmasını istiyor olacak, geçen ay gittiğim yurtdışı seyahatinde bu saati (MertYe’nin fotoğraflarındaki saat 44mm’lik versiyon, benim denediğim ise 46.3mm’lik versiyondu) ve yine aklımı karıştıran PAM243’ü bulup denedim. 307 varken 243 alınmaz deyip saati usulca masaya bıraktım. Peki, 305 varken JLC alınır mıydı?
Alınırmış ve alındı! Panerai ve IWC’den sonra yine bir Richemont Group markası olan Jaeger-LeCoultre’dan yana kullanmıştım tercihimi. Riskli bir seçim olduğu için de inceleme yazmadan önce saati bir süre kullanmak istedim. En azından PAM305 mi yoksa JLC Master Compressor Diving GMT mi sorusu kafamda daha net artık.
Jaeger-LeCoultre, ince saatler üzerine uzmanlaşan ve ikonik Reverso’nun ağırlığıyla dresswatch lar etrafında dönen bir marka. Hatta güncel koleksiyonda gerçek bir diver bile bulunmuyor (Deep Sea diye geçen modeller 100m WR). Muhtemelen markanın asıl müşteri kitlesine hitap etmediği için de üretilen tüm diver’lar Limited Edition. TSF marka elçisi Bg17’nin de dediği gibi, JLC diverlar limitli olmasaydı da muhtemelen satacak saat sayısı yine bu kadar olurdu.
Yazının başında bahsettiğim gibi “kadran dengesi” ve bilekteki rahatlık zaman içinde en çok önem verdiğim unsurlar oldu. Saatin 44mm’lik versiyonunun kolları indislerden kısa kalıyor. 46.3mm’lik kasada ise tüm kadran detayları milimetrik! JLC, muhtemelen saatin 44mm’lik kasasını ürettikten sonra boyut ve kadran olarak daha dengeli olan 46.3’lük kasayı tasarladı. Saat hali hazırda ciddi bir yüksekliğe sahip olduğu için büyük kasada daha dengeli durduğunu söyleyebilirim.
Jaeger-LeCoultre için “watchmaker’s watchmaker” ifadesi kullanılır. Her ne kadar saatin mekanizması benim için öncelikli tercih sebebi olmasa da bileğinizde efsane statüsüne erişmiş bir alet taşımak keyif veriyor. Saatin satışa sunulmadan önce 1000 saat boyunca test edildiğini bilmek de oldukça güzel. Saate kullanılan 975D, markanın en yenilikçi mekanizmalarından biri. Rotorun rulman yatağında seramik kullanılmış ve mekanizmanın çalışması için yağ gerekmiyor. Böylece saatin mekanizması daha dayanıklı, bakımı daha kolay ve servis aralığı daha uzun hale getirilmiş. Markanın Navy Seals Diver ve Master serisinde sıklıkla kullandığı kalibre 899’un rotoru tek yönlü hareket ederken 975’in rotoru her iki yöne de dönüyor. Sanırım bu da mekanizmaya dayanıklılık kazandırmak için yapılan bir hamle. Tabi bu durum kalınlığı da arttırıyor.
Saat bir diverda olabilecek en gereksiz komplikasyon olan GMT özelliğine sahip. GMT göstergesinin de sağ tarafta subdial olarak yer alması ikinci zaman diliminin okunabilirliğini de azaltıyor. Muhtemelen gerçek bir tool watch yaratmak için en dayanıklı mekanizmalarından birini kullanmak isteyen JLC, mekanizmanın özelliğinden feragat etmek istemeyip GMT özelliğini de eklemiş saate.
Saatin özellikleri;
Model: Master Compressor Diving GMT
Referans No: 184T470
Kasa: Titanyum
Bezel: Titanyum
Arka Kapak:Titanyum
Kadran: Siyah
Kasa Çapı: 46,3mm
Kasa Kalınlığı: 17,7mm
Su Geçirmezlik: 1000m
Mekanizma: Jaeger-LeCoultre Calibre 975D
Cam: Safir
Kayış: Timsah
Fonksiyonlar: Saat-dakika, GMT, 24-saat referans zamanı, gün göstergesi, çalışma göstergesi
Mekanizma
Master Compressor Diving GMT, Jaeger-LeCoultre’un 2004 yılında görücüye çıkardığı, Autotractor lakaplı ve markanın “rugged movements” diye geçen dayanıklı kalibre ailesinden bir mekanizma barındırıyor. 28800 vph ile çalışan, 29 taşlı ve 48 saat güç rezervi sunan bir mekanizma JLC-975. Ölçümlerime göre güç rezervi 50 saatin üzerinde seyrediyor. Önceden de bahsettiğim gibi, rotorda aşınmayı önlemek için seramik parçalar kullanılmış ve mekanizmanın çalışması için yağ gerekmiyor. Ana performans ölçüm kriterine gelirsek, saatin günlük sapması kullanma veya koldan çıkarınca bırakılan pozisyona göre 2-3sn’yi aşmıyor. Hatta gün sonunda saati kadran yukarda olacak şekilde bıraktığımda sapmayı sıfıra indirebiliyorum. In-house fanatiği değilim ama şu haliyle mekanizma, şimdiye kadar kullandığım Chronometer Grade ETA’lardan daha yüksek performans sergiliyor.
Kullanım/Konfor
46,3mm çap birçok kullanıcının sınırları dışında kalan bir değer. Bu büyüklüğe sahip bir saatten de pek bir konfor beklentisi olmuyor. Jaeger-LeCoultre, bu noktada tecrübesini konuşturarak belki de bu boyutlardaki en konforlu saatlerden birini üretmiş. Kasanın arka tarafının neredeyse dümdüz olması ve lugların kıvrımlı yapısı saati son derece rahat hale getiriyor. Kasa materyalinin de titanyum olması saatin bütün gün kolda rahatça taşınmasını sağlıyor. Master Compressor Diving GMT’nin rahatlıkla Luminor kasa Panerai’lardan rahat ve konforlu olduğunu söyleyebilirim (bilekler kaldırıyorsa )
Paneristiyiz biz! OEM kayış nedir?
Kasa
Kasa materyalinde dayanıklı olarak bilinen Grade 5 titanyum kullanılmış. Titanyum saatlerde yaygın olarak kullanılan ve kolay işlenebilen Grade 2, çizilmeye dayanıksız ve yumuşak bir malzeme iken Grade 5 titanyum sert ve çizilmeye dayanıklı bir materyal. Titanyumun hafifliği ve hipoalerjenik özelliği de saati kullanmayı oldukça kolaylaştırıyor. Kasadaki satinajlı ve polisajlı kısımların da işçiliği oldukça üst düzey. Kurma kolunda master compressor serisinin imzası olan, yarım tur dönerek kilitlenen mekanizma mevcut. Basit görünen kilitleme sistemi 1000m derinliğe kadar su geçirmezlik sağlıyor. Sitede yer alan ilk incelemede (SerdarFB) ve MertYe’nin yazısında bahsedildiği gibi bezeldeki boşluk problemi bu saatte yok. Aksine, şu ana kadar kullandığım diverlar arasında bezel hissiyatı açık ara en iyi olan saat bu.
Kadran ve Cam
Kullandığım saatler arasında en kalabalık kadrana sahip saat, Master Compressor Diving GMT. Bu durumun sorumlusu da diver saatlerdeki en gereksiz komplikasyonlardan biri olan ikinci zaman dillimi… Akrep veya yelkovan GMT alt kadranının üzerindeyken ikinci zamanı anlamak oldukça zor olduğu için normalde GMT komplikasyonunu aktif kullanan biri bu saatte zorlanabilir. GMT hadisesini bir yana bırakırsak saatin okunabilirliği, kadranın büyüklüğüne orantılı kollarıyla en üst düzeyde seyrediyor. Kollar ve indisler arasındaki denge, Jaeger-LeCoultre’un işçilik anlayışında ne kadar ileri olduğunu gösterirken yarım daire şeklindeki döner saniyeyi izlemek büyük bir keyif. Tarih göstergesi çarkı da kadranın milimetrik dengesini bozmadan optimal şekilde yerleştirilmiş ve tarih çarkının rengi, kadranda kullanılan gri renk tonlarında seçilmiş. Döner saniye, dakika göstergeleri ve GMT detaylarında kullanılan mavi renk de kadranda güzel bir kontrast sağlıyor.
Saat tutkumun başladığı ilk yıllarda çift taraflı anti reflektif uygulama beni en çok etkileyen unsurlardan biri olmuştu. Halen de görüntüsünü oldukça sevsem de zaman içinde kaplamanın milimetrik de olsa zedelenmesi (ufak bir darbeye bakıyor) beni çok rahatsız ediyor. Master Compressor Diving GMT’de anti reflektif kaplama mevcut değil. Polarize güneş gözlüğüyle saate bakarken “ah keşke normalde de yansımasaydı şu cam” dediğim olsa da yıllara meydan okuyacak sağlam bir saate sahip olmak ağır basıyor.
Kayış
Master Compressor Diving GMT, titanyum bilezik, kauçuk kaplı bilezik, kauçuk kayış veya timsah derisi kayış ile satın alınabiliyor. Tüm bu opsiyonların yanında kutu içeriğinde bir de velcro kayış çıkıyor. Bendeki referans, timsah derisi kayış ile birlikte gelen 184T470. Kayış, bir dalgıç saatine göre kullanışsız olsa da oldukça şık, ortalama 5.7mm kalınlığında ve dayanıklı görünen bir malzemeden üretilmiş. İlk günden “diverda croco kayış mı olur” deyip çıkarıp bir kenara attığım kayışı bu günlerde sevmeye başladım. Kayışın üzerinde de 22mm genişliğinde, markanın logosu bulunan titanyum bir toka geliyor.
Kutu içeriğindeki ikinci kayış olan velcro, ilk defa kullandığım bir kayış tipi. Cırt-cırtlı olması ve milimetrik ayar yapılmasını oldukça kullanışlı buldum. Kaliteli malzemeden üretilmiş, yaz aylarına uygun güzel bir hadiseymiş bu velcro.
Saatin lume performansı ile birlikte en çok şikayet ettiğim yanı ise lug aralığının 23.5mm olması… Nasıl bir ölçüdür yahu bu? 22 yap ya da 24 yap… 23.5, horoloji serüvenimde karşılaştığım en saçma aralık. Geleneksel pimli kayış değiştirme sisteminden olsa gerek, saatin üzerinde gelen deri kayış ve velcro kayış 23mm genişliğinde yapılmış. Sadece OEM bilezikler ve kauçuk kayış 23.5mm.
Lume
Kötü… Hem güçsüz hem de etkisi kısa sürüyor. Neyse ki sonradan üretilen Navy Seals serisinde lume performansını güçlendirilmiş de içim rahat etti. Döner saniyenin ortasında lume kullanılmış olması, güçsüz de olsa karanlık ortamda hoş bir görüntü yaratıyor.
PAM000 ile yanyana. Bakmayın ışıl ışıl durduğuna, hemen sönüyor...
Yabancı forumlarda “it grew up on me” diye bir tabir vardır. Deyim yerindeyse kullandıkça bu saat de bende büyüdü. Saate her baktığımda işçilik ve kadran detaylarından daha da etkileniyorum. Horoloji dünyasının en büyük isimlerine mekanizma üreten, saatçilik adına birçok yenilik getirmiş bir markanın sınırlı sayıda üretilen saatine sahip olmak da sanırım benim gibi bir Panerai aşığı adama bile daha mantıklı gelmeye başladı Saati aklıma sokan MertYe ve Jaeger-LeCoultre’un forumda daha yakından tanınmasını sağlayan Bg17’ye selam olsun! Forum tayfanın istediği saatlere sahip olması dileğiyle