1. Günümüzde kol saatleri artık fonksiyonellikten ziyade zevk/keyif için kullanılan bir aksesuar haline geldi.
2. Türkiye özelinden örnek verirsek; günümüzde para artık çok zor koşullarda kazanılıyor. 1980'li yıllarda biraz dil bilen, biraz yurtdışı görmüş kişiler, devlet teşvikleri vs sayesinde ithalat/ihracat işlerine girmeye, turistik tesis/sanayi yatırımları yapmaya başladı. Almanya'da düze işçi olarak çalışan kişilerin 1980'li yıllarda geri dönüş yaptıklarını, orada sık kullanılan basit şeyleri ilk defa Türkiye'ye getirip ciddi anlamda servet sahibi olanları tanıdım. 1990'lı yıllarda da döviz ve arada hisse senedi hareketleri, repodan para kazananlar çoktu. Keza İstanbul özelinde Laleli, Beyazıt çevresinde bavul ticaretine yönelik iş yapanlar da güzel paralar kazandı. Bu iş modeline tedarikçi olarak katılanlar ile, bavul ticareti yapanlara yönelik gayrimenkul, araç, lüks eşya satanlar da nasiplendi. Son 15 yıldır, hükümet desteğiyle büyüyenler dışında güzel para kazanan görmedim desem yeridir. Pek çok sermaye sahibi sadece mevcudu korumaya çalışıyor. Böyle bir ortamda da; insanlar zor kazandıkları paraları harcarken dikkatli oluyorlar.
3. Sermaye veya servet sahibi olmak, zevkli, rafine insan olmak anlamına gelmiyor. Kasabadaki arsasına imar gelince satıp cebine parayı koyan kişi önemli bir banka müşterisi olabiliyor. Halbuki banka dışında göze çarpan bir özelliği olmuyor, kılık kıyafetinden de ait olduğu sosyolojik durumu veya toplumdaki yeri anlaşılmıyor.
Bu yukarda saydığım nedenlerle; saatlere ilgi duyan kişilerin bir kısmı istediği saatlere maddi unsurlar nedeniyle kavuşamıyor. Bunların bir kısmı çözümü çakma saatlerde bulurken; çakma saat takan kişiler bana güvenilmez bir insan olarak geliyor. Çakma saat yerine Seiko veya Davosa takan kişiye daha çok saygı duyarım. Gerekli maddi imkanlara sahip olanların bazıları için de kaliteli saat önemli birşey değil. Kariyerinin zirvesine gelmemiş, beyaz yakalıların bir kısmı için Tag Heuer veya Oris nihai bir hedef noktası gibi.
Ben çevremde veya sokakta neler görüyorum? Bu da toplumun küçük bir bölümüne ait minik bir gözlem olsun. 1960'lardan 1990'lara kadar güzel para kazanmış, şimdilerde durumunu korumaya çalışan bir tanıdığım yıllardır Longines kullanır. Kışın deri kayışlı, yazın da çelik bilezikli olan Longines saatleri var. Kıdemli kademeli bir akademisyen, sanıyorum 34 mm'lik Rolex Datejust kullanıyor, saatin 20-25 yılı vardır. Kayserili, büyük boy bir tüccar (ailece otomobil distribütörlükleri, Mercedes bayiliği, AVM hisseleri falan var), 20-25 yıllık Rolex Daytona kullanıyor. Yine Kadıköy/Üsküdar tarafında yıllardır müteahhitlik yapan biri (Kadıköy'de kendi adını verdiği okulu var, okulun yan sokağına da rahmetli eşinin adı verilmiş) de 20-25 yıllık Daytona kullanıyor. Emniyet teşkilatında üst düzey görev yapan babalarından sağlam bir miras kalan kardeşler, 3-5 yıllık Rolex Submariner ve GMT Master 2 kullanıyor. Maddi açıdan iyi geliri olan 50'li yaşlarda olan biri, ne damatlık saati olarak hediye gelen Omega De Ville saatini takar, ne parfüm sürer. KKTC'de geçmişte Sağlık Bakanlığı'da yapmış olan doktor abi, eski bir Seiko 5 takar. Yılın belirli zamanları burada, belirli zamanları Hollanda'da yaşayan eskinin hızlısı bir abi, 1980 veya 1990'lardan kalan altın bir Cartier Tank takar. Kadıköy'de emlakçılık yapan bir diğeri, çakma Submariner kullanır. Yabancı ve bilinen bir firmanın Türkiye ofisinde çalışan genç kişi, Tag Heuer Carrera kullanıyor. Eski çalıştığım bankada halen görevdeki yönetici ve emekliler, 20. yıl hediyesi olarak verilen, banka logolu Omega Deville saatlerini takıyor. Neredeyse hayatını Karaköy Bankalar Caddesi'nde geçirmiş yılların esnafı bir abi de Orient ve Citizen'den şaşmaz.
Ben de Omega Seamaster, Longines Grand Classique ve Seiko Sportura ve 5 saatlerimi yerine göre değiştire değiştire kullanıyorum. Ülkemiz koşullarında Rolex iyi bir yatırım da olsa, hobilerime yüksek montanlı kaynak ayırmayı kendim için uygun bulmuyorum.