İlk mekanik saatimi taktığımda 3. Sınıf öğrencisiydim. Babamın 70 li yıllardan kalma saati kutuda bekliyordu. Babam kullanmıyordu artık.İri kasa kurmalı bir saatti. Markasını hatırlamıyorum. Kurup sesini dinlemek anlatılmaz bir zevkti. Yorganın altında saati dinlerdim uyumadan önce
Bir saati kurmanın verdiği rahatlığı kırk tane stres çarkı veremez bana hala. Yaylı bir bilezik takmışlardı. Gece gündüz takıyorum. Bileğimi alerji yaptı. Yara olmak üzere hala çıkarmıyorum o derece. Okulda bir bayram töreniydi sırada bekliyoruz. Saat bileğime 4 beden büyük zaten. Farkedilmemesi imkansız.
Yan sınıftan kızın biri, ki oldukça havalı biriydi. Saat kaç diye sordu. Bende saate baktım. Saat durmuş
. Kurmayı unutmuşum
Şey dedim, bu saat kurmalıda. Kurmayı unutmuşum! Şimdi bu hatırada mantıklı olan ne var? 9 yasında bir çocuk saat taksa ne olur, takmasa ne? Zil çaldı evine git. Sabah oldu okula gel. Akşam annen sokaktan çağırsın seni vs. Hadi taktın külçe gibi saati ne yapacaksın? Üstüne bir de kurmalı.
. Bunu başkasına anlatamazsın. Aşk gibi bir şey sanırım. Sanat aşkı, bilim aşkı, zaman aşkı, tarih aşkı, estetik aşkı. Hatıralara saygı. Ne derseniz işte. İnsana dair bir mevzu. Saat benim için bir aksesurdan kat kat ilerdedir. Mekanik bir saat beş boyutlu bir sanat eseridir. Bu eseri üzerimde taşımak çok büyük bir keyiftir benim için. Nitelikli eser vardır, niteliksiz eser vardır. Ayrı konu. Kalıcılığı bir çok ürüne göre en üst seviyededir. Hem meslek açısından hemde yaşam tarzımdan ötürü belkide günde ikiyüz üçyüz defa saate bakıyorum. Başka hiçbir araç bana bu kolaylığı sağlayamaz. Bu kadar bakışıda sevdiğim bir şeye atayım. Onunla ilgileneyim. Çok mu? Bana ''artık saat takan mı var?,diye soruyorlar. ''Telefonda var ya işte'' diyorlar. Bende cevaben ''İnsanlar neden saat takmaz'' deyip geçiştiriyorum.